GÖZLERİ YOKTU GECENİN
Bekir Mutlu Gökcesu
…. 2017
GÖZLERİ YOKTU GECENİN
Bekir Mutlu Gökcesu
…. 2017
Alin Yayınları
Şiir Kitapları:1
……… Caddesi
……………………………..
www…
Bekir Mutlu Gökcesu
Gözleri Yoktu Gecenin
Birinci Baskı: …. 2017
ISBN ………
…….. Matbaası’nda basılmıştır.
Kapak Tasarımı:….
Tüm hakları saklıdır.
Bu yayının hiçbir bölümü yazarın ön izni olmaksızın,
Herhangi bir şekilde yeniden üretilemez,
Basılı ya da dijital yollarla çoğaltılamaz.
Genel Dağıtım: ……
Sunuş
Hayat boyu bir sürü çabalamalar; gülmeye, büyümeye, yürümeye, sonra öğrenmeye, okumaya, adam olmaya, para kazanmaya ve devamında daha pek çok şeye. Bu çabalar insan olmanın gereği ve insanca yaşamak için. Her ne kadar kimi zaman hayat insana hak ettiğini vermiyor desek de, yapılan her iyiliğin de, kötülüğün de, her gayretin, alın terinin, yani her nevi müspet ya da menfi birikimlerin bir gün sahibine geri döndüğünü görmekteyiz. Ve fakat insanın insana ettiğini, sefil edilen, olmadık işlere maruz kalan masum insanların, hele ki çocukların, kadınların uğradıkları zulümleri, haksızlıkları açıklayıp anlamlandırabilmek, bu nasıl bir hayat, nasıl bir adalet dememek de mümkün değil.
Kendimi bildim bileli çabalamalarımdan biri de, karalamalar, denemeler oldu. Denemeler, denemeler kâğıtlara, peçetelere, orta son matematik defterine, lise tarih kitabına, kimi havaya, suya, kimiyse işlemiş ta içime. Karalamalar, çiziktirmeler, çocuk duygular, genç hayaller. Aşklar, hüzünler, sevinçler, eski fotoğraflar gibi o günlerde kalmış sararmış fakat hepsinin bir hikâyesi var birer hazine gibi saklanmış. Dedim ya bir gün her şey bize dönüyor diye, bu kadar çok hatıra biriktirmek de güzel. Bu bakımdan ve ayrıca paylaşmaktan mutluyum. Benim açımdan iyi olan bir diğer tarafı, aşk-bahar, gök- deniz, gece-yıldız, hayat-insan-umut üzerine düşsel bir düzlemde, içten, art niyetsiz sorgulamalar, arayışlar, kendimce yeni buluşlar, çıkışlar ama neticede illaki sevgi, sevgi ve yine sevgi üzerine oluşu. Hazırlamış olduğum bu ikinci şiir kitabımı daima mutlu görmek istediğim “ÇOCUKLARA ve KADINLARA” ithaf ediyorum.
“Gözleri Yoktu Gecenin”, evet insanın havsalasının uzanamadığı yer yok malum mesela geceyi görmez, aymaz kılmak gibi bazen de uzanabildiği yer de yok avcundakini fark edememek, hani bakıp da görememek gibi. Işığın, rengin manasını da anlatmaya kalkabilir insan geceye, sevgiyi de dili döndüğünce. Sevgiyi hissedememenin tek izahı manasını bilememek olurdu galiba. Şu dünyada kendimiz dâhil, önümüze çıkan her güzellik, bizleri mutlu eden ne varsa hemen hepsi sevginin ürünü. İnsanı insan yapan, doğasında fazlasıyla bulunan, tabiatta her an karşımıza çıkan bir refleks sevgi, asılsız duygu ve düşüncelerle, günlük basit söylemlerle hafifleştirilebilecek bir olgu da değil elbette. Burada hayat boyu anlamlandıramadığım başka bir konuya daha değinmek istiyorum. Düşünün bir yerde piknik yapıyoruz, öyle güzel ki adeta cennet, güzel vakit geçirip mutlu oluyoruz. Hepimiz değil tabi ama bazılarımız arkamızda bir çöplük bırakıyoruz! Öyle olmuyor işte, koruyalım, sevgiyi de, sevgiyle var olan güzellikleri de.
“Kalanlar” adlı ilk kitabımda olduğu gibi bu kitabımda da önce sevdiğim klişe dizelerim sonra duygu dünyamdan seslenişler, haydi buyurunuz efendim. Sevgi dolu, sağlıklı, mutlu, umutlu günler diler, herkese teşekkür ederim.
…
ezgisi karışsın geceme
tenime buğusu gözlerinin…
…
rüyalarımda göç ettiler en güzel sözcükler
her uyandığımda tutamamıştım aklımda…
…
sıyır hüznü gözlerinden
ırmağının yatağı olsun
doya doya ak tenimden…
…
manasını bilmiyordu ışığın, rengin
çünkü gözleri yoktu gecenin…
…
alnımın yazısı, ufkumun çizgisi
heybemde biraz azık var ve ikimizin düşleri…
…
… çürüsem mahzenlerinde
şu olmaz olası sessizliğimin
yine de haykıracak yüreğim
sevgi diye…
…
ruhun kadar senden, yalın ve hürdür sevmek…
…
gülüşü midye karnında inci
dudağında aşk, lirik…
…
ya deniz olurdun bulup bir yolunu
ya da dudağımda duası yağmurun kupkuru …
…
ruhum ne kadar da aç hala şefkate
ve bir kadın çok başka bir şey,
her şeyden başka bence…
…
bir tülün ardından seçiyor gözlerimi gözlerin
hakkımda bilmediğim her şeyi bilir gibisin…
…
sizlik bir şey yok, bu ses sizlik
bir ney soluğu kadar içsel…
…
bir yol ki içimde
iyi bildiğim
yürümekle eskitemediğim…
…
içim akdeniz…
…
güzellikten anlar herkes
ve bir gün güzel bir şey ekler
mutlaka ekler yeri gelince…
…
binbir yöne binbir fikir eser hiç… incitmeden
senden; ışığından olma buğday tarlasında…
…
ışıltılı bir yolda yüzbinler; dizeler
tam da anladıkları gibi
hiç unutmayan çocuklar gibi
sevecen, demir gibiler
ve tek bir ses içten
‘sevgi ve dürüstlük’
gerisi lafügüzaf…
…unutmadan yazıyorum…
…
şimdi nokta kadar mavi bir ışık yak
mayası olsun sabahın
anlamayan kalmasın, yolcu kalmasın…
Hepsi, tertemiz birer sayfa olan çocuklara
ve
hepsi, daima artıran, dünyayı barıştıran, yaşanır kılan kadınlara…
Ağla Ağlayabildiğince
Çek usta çek kahrını
hem yazdın, hem okudun
çok sürdün sefasını
çek usta çek şimdi
cefasını aşkın.
Çek usta çek
derin, derin çek havasını
matem akşamlarının.
Ruhunun imbiğinden çek
arıt kederi, savur hüzne
hüzün de pek yakışırmış
ustam be gözlerine.
Çök usta çök
bırak şu yiğitliği
çök dizlerinin üstüne
gözlerinden el çek
ağla ağlayabildiğince…
2005
Ağlama
Ağlıyor musun yoksa sen?
Üşümüş buz gibi ellerin
bir resmin var aklımda
meydan okuyan hayata
ağlama sevdiğim.
Ezgisi karışsın geceme
tenime buğusu gözlerinin
bana beni getir uzaklardan
bakışımı, gülüşümü özledim.
Ey benim tutsak özgürlüğüm
çayırım, çiçeğim, bir avuç gökyüzüm
derin bir nefes al benim için
bir şarkı mırıldan dudağıma
seninim… de, sonsuza dek seninim de
yalan da olsa
ben ağladığını hiç bilmeyim.
2006
Aklımda
Karsız olur mu evveli baharın, hiç böyle kararsız?
Bunca sevda yükü çekilir mi yarsız?
Senin olsun düşlerim ve hayalin
yoluna çıkmıyorum, yazmıyorum aklıma gözlerini
son kertesinde mevsimin yine içimden geçiyorsun
elimde değil.
İçim senden geçiyor çaresiz, yüreğinden de
direnmeyi unuttum ben zamanın birinde
bir bakışından geçemiyorum
bir bakışından işte…
Ne ışıkları gecenin, ne yüzümdeki karanlık
umurumda değil
ortası da yok.
Uzaklarda köpek sesleri, uzaklarda kavga
yaşam uzaklarda bir uç.
Gökyüzüne yakın bir yerdeyim
şehir uzaklarda ve şiir uzaklarda.
Yolları tüketmiş gibiyim, yılları
söyleyebileceğim ne varsa hepsini.
Yıldızları tüketmiş gibiyim ve yazlarını ömrün
bahar uzaklarda.
Ladesim lades olsun mu? Olsun…
Yerde ne var? Toprak, havada? Bulut, sen beni unut.
Son kertesinde mevsimin
yine içimden geçiyorsun usulca
unuttum her şeyi ben, bir bakışın aklımda.
2007
Al At
Ne saçlarının kokusu gecede
ne o eski ben nefes nefese
sende, tende, hecede.
Gülmek yasak, ölmek yasak
düşlemek de.
Al bir at koşumu ruhum aksine
tozu dumana katar
kaçar dört nala içimden
özgürlüğe.
2010
Anahtar
Evde yokum
anahtar paspasın altında.
…
Çok uzun bir seyahate çıkıyorum
gözlerin aklımda…
İyi bak, konuş, seni sor duvarlara
eşyalarıma dokun
adamakıllı sinsin kokun odama…
…
Giderken unutma, paspasın altına.
…
Dilediğinde yine gel
uykularıma uzan
hayallerimi kur yeni baştan
ister iç, ister geç
sen de benim gibi aşktan.
…
Ne zaman istersen gel tabi
ben yokum ama
gözlerin aklımda
anahtar paspasın altında.
2007
Anam
Dudağımızdaki isimler yalanmış
yaşandı sandığımız resimler
aklımızdaki hayalmiş meğer.
Sıcacık öpüşmeler
koşuşturmalar
gündüzler ve geceler
hep yalan…
Birbirimizi kandırmalar
duramamalar, meraklar
yalanmış meğer aşklar
hep yalan…
Annem kadar gerçek olmalıydı
aşk
ve sıcak…
Ve sonsuza dek beni saracak…
Yalanmış sevmeler, sevişmeler
gülüşmeler yalan…
Bir yanlış tüm doğruları götürüyor bir zaman
noksanız biz erkekler biraz akıldan
senden olduk ve seni bekledik hep bir kadından
yalanmış anam…, senden gayrisi hep yalan…
2010
Anlatamam
Saatin sesi
geceme yürek
kayığına düşlerimin
iki kürek
eskisi gibi
ve sen sevgili
içimde dinmeyen
bahar yeli…
Saatin sesi
her şey yalan
yalan… gerisi.
…
Uzaklarda bir yer
kim bilir hangi seher?
Kursaklarında ekmeğim
gözlerinde ürkekliğim
istasyonda güvercinler…
Usulca yanaşmakta tren
alıp gidecek beni de
sen inmezsen eğer.
Uzağım satır başlarından
duraklarında imgenin
sözcüklerim sığ
dizeler natamam
sorma sevgili sorma
anlatamam.
2008
Aşk Bazen Böyle Bir Şey İşte
Ay göründü akşamdan
ben kaldım seninle
sevda kızılı harmandan.
Güller kırmızı.
Raks eder masamda
mumun alazı.
Senin gülüşlerim, ellerim senin
bakışımı sarar gözlerin
sevda üzere kalmışım sende
senin… yüreğim senin.
Ay tırmanır yıldızlı geceye
sarar gönül heceye, dizeye
uçup giderken yürek sahibine
takılı kalır ritim iki kelimeye
seni seviyorum, seni seviyorum…
Ay iner suya zarif imgelerden
söner ay, yanar su
tükenir mum
kaçışır imgeler öteye beriye
artık gözlerim gece
güller gece…
Önce
takılır aklım sensizliğe
böyle nereye?
Sonra
sen gülünce içimden
tebessümlerce
ne arayış kalır
gecede, günde ve tende
ne de sorgulanır
sadece yaşanır yüreklerde
sevda üzere kalmak birbirinde
aşk bazen böyle bir şey işte.
2004
Aşk Bu
Aşk bu
soluduğun hava kadar
sinmeli içine
bir bulut kadar hafif
süzülüp, gezinebilmeli
içinde özgürce
ve bir sağanak gibi inmeli
işlemeli iliklerine kadar
canı isteyince.
Aşk bu, sana mı soracak.
2005
Aşkı Aştım Seninle
Suskuyu mayaladı
yokluğunda geceler
yüreğime
bir de sana tutkumu
yazdım sahipsiz hecelerce.
Okşadım saçlarını
dokundum sana dizelerinde
aşkı aştım ben seninle
sen bilmesen de.
Bir şiir daha düşmeden yüreğine
düşlemeyi sevdim gözlerinde
dökülmeden henüz dudaklarından
öptüm seni doyamadım içmelere…
2005
Aşkı Ben mi İcat Ettim?
İhsan et canımı
mazur gör cananımı
affet ihtirasımı
ol kulun olmazdan önce
ne bilirdim ben
aşkın ihtişamını
ve mümbit ihtivasını
bedenimi ruhumla süslerken
gösterdiğin ihtimamını
ben gösteremedim sana
ruhum beni aşka sürüklerken
hoş gör haklı maruzatımı.
Ol kulun olmazdan
cananı tanımazdan önce
içtimanın ve teatinin tadını
ne bilirdim ben
beni sen yarattın da
aşkı ben mi icat ettim?
Varsa şayet
bana yaz tüm aşkların günahını
mazur gör cananımı.
2004
Aşkın Aslı Yok Yaylası
Ben üşürken
yokluğuna
aşkın
aslı yok yaylasında
bazen
hiç bir bağı olmamak
bile
o kadar çok şey ki
aslında.
Köşe başındaki simitçi
yanındaki boyacı
gazeteci, çaycı
öteki, beriki
sabahları
tepende turlayan martı
radyodaki şarkı
hepsi, hepsi…
daha yakın sana.
Ya ben öylemi?
Tutabilir misin
uzatsam ellerimi?
Görebilir misin
gözlerimdeki seni?
Silebilir misin
parmak uçlarınla
sensizliği mi? 2004
Aş K’yı
Aa ne duruyorsun
haydi başla.
A’yı unutma sakın
koy cebine iyi sakla
b, c, ç, d, e, f, g,…
çok hızlandın
biraz yavaşla
sindire sindire dedik
hazmedemezsin sonra.
AŞıyorsun demektir
Ş’ye varınca.
Sen yine de aldanma
hey sağlam bassana
bak yuvarlandın
gerisin geriye K’ya
düştün AŞK’a.
Müstahak sana
yok yok ağlama
olur böyle
yılmak yok ama.
A cebinde nasıl olsa
haydi kalk
yeniden başla.
2005
Aşk Seninle
Aşk güzeldi.
Bakışın güzel
güzeldi gülüşün
öpüşün güzel
güzeldim gözünde
adım güzeldi dilinde
sen söyleyince.
Sevdalı iki kuştuk
hep birbirimize uçtuk
her mevsim güzeldi
hayal de…, gerçek de…
Su gibi aktı zaman
rüyaydı sanki yaşanan
güzeldi aşk, çok güzeldi
seninle.
2010
Aşk=Özgürlük
Daha iyi anlıyorum şimdi
hiç kasıtsız ve kısıtsız
özgürlüğündü vazgeçemediğin.
Sen gerçek misin derdin
öfkesizliğimi, gülüşümü severdin
doğallığımızı bir de.
Hiç koşulsuz ve beklentisiz
sevdin işte, sadece sevdin
fark etmedi senin için ne dedimse.
Düştüm, güçtüm oysa içimde
kolaylandım seninle.
Şimdi daha iyi anlıyorum
özgürlüğündü vazgeçemediğin bende.
Benim de.
2005
Aşkımıza Gece Yetmez
Şiirlerimiz bitmez
aşkımıza gece yetmez
seni almak isterim tenime
sıcaklığını saklamak ellerimde
seni doldurmak gözlerime
seni ezberlemek su gibi
suyu bildiğim gibi.
Etrafa saçılan tebessümleri
önce topladım birer, birer
havada patlayan havai fişek
rengi kırıntıları sonra
kıyı köşedeki sözcükleri
yüzümdeki minik busecikleri
geceden kalma herşeyi…
Anlayacağın bana gizledim seni
sonra onlardan şiirler oldu
hala olmakta.
2003
Aşkın Rengi
Kahverengiden boza
en uçuk mora
hare, hare halkalandı
duman, duman
buğulandı gözlerim.
Bir menekşe mahzunluğu
yayıldı karasından
göz bebeklerimin.
Aynanın karşısında
çakılı kaldım
zira
ben sevdayı
kırmızı sanırdım.
Tutkundu, eflatundu
bakışlarımda
aşkın rengine uyandım.
2004
Ayda Yüzün
Ayda yüzün
gözlerimde hüzün…
Geceler boyu bekleyişlerim bilmem ki niye?
İterken hayalini ötelere.
Sen, erişilmezim
koyulaşır yokluğun balçığında içimin günbegün.
Gitgide yitmekte kulağımda çınlayan sesin.
Sayıklamaktan dudağım hissizleşirken ismine
gözlerimde hüzün…
ayda yüzün…
Vazgeçemeyişin gelir aklıma, özleyişlerin
her satırını okuyuşun içimin tamı tamına.
Denizi tüketen benim, sen hep nehirsin
söylemese dilim, yazmasa elim
sen masum, sen sade en güzel şiirimsin.
Bu dansı bana lütfeder misin?
2007
Aynalar Arasında
Aynalar arasında
kaldın mı hiç?
Ağlarken yalnızlığına
sadece görünen yüzünle
seni senden alan
seni birbirlerinden çalan
aynalar arasında…
Yabancılaşırken kendine
farklı açıların iz düşümünde
gayet nizami çoğaltırlarken
seni ve suskunluğunu
bir fizik kuramı içeriğinde
ölümsüzlüğe kayboluşuna
şahit oldun mu hiç?
Kütlenden suretlerini türeten
aynalara
ruhumu da çoğaltabilir misiniz
diye sordun mu hiç?
Göremedikleri içinden
onlara güldün mü hiç?
2004
B(aşka) bir şiir
Dizelerle kayıp gitti zaman avuçlarımdan
bir saat gibi koşuveriyorsun, duruveriyorsun bir an.
Şiir; düşündükçe bir ağaç kadar zor büyüyordu
fakat bahardan sabırsızdı çabuk yaprakları
oluveriyordu, ölüveriyordu…
Rüyalarımda göç ettiler en güzel sözcükler
her uyandığımda tutamamıştım aklımda…
Aşk; büyüdükçe bir ağaç kadar kökleniyor içinde
düşleyebildiğim en güzel şiirin dahi üstünde
keşke yazabilsem.
Neler gizlidir bilebilir misiniz içinde?
2009
Bahar Çok mu Uzak Bu Geceye?
Bir bahara yolum düşse
bir kuş tepemden geçse
hani saçlarıma teğet
eğsem başımı gayri ihtiyari
dizim toprağa değse
farketsem bırakmayı kendimi
yuvarlanıversem…
Çimenlerin kokusunu hissetsem
o sırada uzanıp boylu boyunca
gökyüzünü seyretsem…
Ne çok mutlu olurdum
yolum bir bahara düşse
kaçıp, kurtulup şu geceden
kendimi kaybetsem…
2004
Bahar Gözlü Güneşim
Hayal kırıklığıdır
ulaşamadığın dağın tepesi
çok göresi gelir onun da
seni çok… göresi.
Ait olduğun yerdesindir oysa
bahar gözlü güneşim
ve yürüdüğün yolda.
Ezberletilmiş çaresizliklere
gülüp geçerken özgür tebessümlerin
bir gün keşfediverirsin kendini
bir yerlerde mutlaka
sen baktığın için bu kadar güzeldir dünya.
2006
Bahar Manzumesi Ellerinde
Dün gece
en seçmece
yıllanmış saklı düşlerimi
doldurup ceplerime
yürüdüm sana mevsimlerce…
Kar, tipi, ayaz ve yazlar geçtim
şahlanan duygularımın izinde
düşlerimden serptim yollara
gelip bulasın diye beni hislerinle.
Oysa sen beni bekliyordun
manzum gözlerinle
baharın olduğu yerde
elbette sen bahar olmalıydın
bu çiçek dokunuşu, yağmur kokulu
ruhumu uyandıran hallerinle.
Dün gece
sana ardına kadar açtığım
yüreğimin penceresinden
bakmanı istedim içime
okumanı, yoğurmanı istedim
adını sen koy istedim
içimdeki en saklı şiire.
Yeniden doğmak istedim
bahar manzumesi ellerinde…
2004
Bahardan Bahar Olalım
Sana hasretim gibi
günler ve geceler
daha doymadı yağmurlara.
İçime sığdıramadığım gibi seni
bu Nisan da sığmaz sokaklara.
Haydi başını göğsüme yasla
yitip giden mevsime
benimle son kez ağla.
Sıyır hüznü gözlerinden
ırmağının yatağı olsun
doya, doya ak tenimden
çelişkilerimi, ukdelerimi
sök at yüreğimden.
Yunsun, yıkansın ruhlarımız
karışan göz yaşlarımızın selinden
sızsın keder göz kapaklarımızda
sımsıkı tut ellerimden…
Uyuyup uyanalım Mayısa
el değmemiş bir çiçek tarlasında
diz boyu çimenler hizasında
uzandığımız yerden bakalım
esintiyle sevişen ve harmanlanan
kırmızı, mor, sarı çiçek tozlarına…
Başını yasladığın yerden
uzansın dudakların dudaklarıma
bahardan bahar olalım
doyalım aşka…
2004
Bakışını Sevdim
Bilir misin?
Kaç orman
ve kaç dağ aştım
kaç güzelden geçtim
senin için
çünkü
bana ve hayata
bakışını sevdim senin.
2004
Balık malık
Kala balıktılar
yalnızlıkları kadar.
İçlerinden birini sevmiş de olabilir insan
her gün artan bir yanılgıyla çok sever
zira hep şaşırtmacadır hayat akılsızlara
yanlışlarını doğrularcasına.
Hoş akıllılar da mutlu olamıyor ki…
Kala balıktılar ve yönsüz, kararsız
ölüm kalım arasında
hırçındılar
çırpındılar…
Ağladıklarını gören olmadı
ve seslerini duyan
sularda susuzdular
uykusuz, huzursuzdular
bence epeyce de ruhsuzdular
(yanılıyor olabilirim)
ve aşkı hiç bulamadılar
korkak, özgüvensiz
çok yalnız
bir o kadar kala balıktılar…
Bütün bunların benimle bir alakası olabilir mi
diyorum… Neden olmasın…
Başka kimse anlayamaz gibi geliyor… Oysa neden anlamasın…Yine de pek bilemiyorum…
Kimi geceler düşüyor aklıma, taze limon kokusu önce…
Heyecanlı bir sevda selinde veryansın sözcükler…
Yalın kalem yürüyorum aşka…
Korkmuyordum o zamanlar aldanmaktan bu kadar.
Ve yakmıyordu dilimi manaları kelimelerin bu denli…
Vişne ve tütün karışımıydı kimi içim…
Ve ışıltılıydı kar tanelerini yutmak istercesine açtığım
gözlerim…Mis kokardı düşlerim…
Evet mis kokardı, çünkü ben çay bardağında bir
karanfildim… Insana aç, sevgiye muhtaç…
Ama onlar kalabalıktılar…Çok iyi biliyorum benden
çaresiz birer ala balıktılar…Hep yanıldık… Ziyanı yok canımız sağ olsun.
Bütün bunların benimle bir alakası olabilir diyorum. Ama aşkla ilgisi yok… Aşk hissedebildiğine hissettirebildiğince çok başka bir duygu… Aynı anda yaşanan, elinizde olmadan… Kimse anlatamadı ben de anlatamam… Hele şu an hiç uğraşamam.
Belki şüphe ve evham.
En çok ne acı verir insana?
Ansızın gözünde biriken yaş
hani engel olamadığın var ya
en saf yanın belki.
Yüreğin…
Hissettiklerin…
Gençliğin, emeğin…
Vazgeçtiklerin belki.
En çok ne acı verir insana?
Yaşanmışlıklar… hiç… yaşanmamış gibi.
Hesapsız biri hiç bilemez bunu anlayamaz hesapsız bir diğeri
bunca çırpınışa, yok oluşa ta ki
değer mi?
değmez mi?
…
Bir balığı ağlarken hiç görmedim ben.
Ne bulutların önemi kalıyor
ne yağmurun
ne de yürekten bir yaşın yüzünde
senin elinde değildir ki yitmemek
bir balığın hafızasında gözünde.
2009
Başka Bir Evde
Başka bir evde
başkalaşıyor gökyüzü.
Yıldızlar başkalaşıyor
başka bir pencereden
tutunamıyor, düşüyor hatta
yerinden.
Tüm yaşanmışlıklar üzerine
çekilmiş kalın bir çizgide
hızla yabancılaşırken kendime
kalakalmışım nokta kadar
başka bir evde.
Biten neydi, başlayan ne?
Karmakarışık ortalık
duygularım gibi…
Eşyalar tanıdık oysa
aynadaki de ben işte
saçlarım dağınık sadece.
Bu kadar mı korkabilir insan
başkalaşmaktan başka bir evde
bu ürkekliğim niye?
Aldırmamam lazım
soğuk bakar duvarlar önce
ilk gördüklerine
alışacağız birbirimize.
Tablolarım, kitaplarım,
gömleklerim de burada işte
şiirlerim, düşlerim acaba nerede?
Korkmuyorum, evet, evet korkmuyorum
burayı da benzeteceğim kendime.
Karmakarışık ortalık
dolanırken odalar arasında
başka bir pencereden
bakıyorum gökyüzüne
tanıdık geliyor bir yıldız
kaysın istiyorum
gözlerimden yüreğime.
2004
Belki
Bir çiçeğin özümsediği kadar
hissedebilsem ışığını güneşin
hücrelerimde.
Bir ağacın kabuğu kadar üşümüşken
yapayalnız
duyumsayabilsem sıcaklığını yağmurun
tenimde.
Ve bir uçurtma kadar yükseklere
ve bir uçurtma kadar
uçsam ellerinde yükseklere
ben o zaman bahar olacağım.
Belki bulacağım aşkı
belki bulacağım…
…
Senin özgürlüğünde.
2007
Ben Eskiden
Çok güzel şeyler düşünürdüm ben eskiden
denizleri geçirirdim içimden.
Çocuksu sevinçlerim vardı hiç kıyamayacağın
ve olmadık hayallerim bir bilsen.
Biraz kararsızdım, biraz sıkılgan ve ürkek
biraz da aptaldım galiba artık ne dersen.
Sevdim taşı, kuşu fakat, inan ki sevdim yürekten.
Sevildim de, sevildim mi? tam da bilemedim
bak şimdi.
Her neyse öyle derlerdi hep veya ben öyle sandım
güzel şeyler düşünürdüm çünkü ben eskiden
belki de bu yüzden
öyle mutluydum ki deniz kokardı düşlerim
daha sen bile yokken.
2005
Ben Gözlerini Bilirim İstanbul Diye
Bir İstanbul şiiri yazmak
çok zor Ankara’da oturduğun yerde
hiç İstanbul’un olmamışsa hele.
Ben gözlerini bilirim İstanbul diye
ulaşılmaz düşlerimi
özlemini, sayıklamalarını bir de.
Ne kadar çok aramıştık
çocukluğuna aşermiştin de
sokak, sokak, köşe, bucak seninle
aramıştık da bulamamıştık
ne bir iz.., ne bir cüz bu şehirde.
Ben gözlerini bilirim İstanbul diye
İstanbul beni bilmez…, düşlerimi de.
2005
Beni Rüzgara Bırakın
Beni rüzgara bırakın.
Gök yakın, güneş yakın
yerimde koysun
veya alıp savursun
en yakınınızdan
bana daha yakın.
Beni rüzgara bırakın
dokunmayın dünyama
ilişmeyin sakın.
2006
Beyaz Dokunuşlar
Girdabındayım…
Ekin sarısı bir devinim
kesiyor nefesimi.
Azcık soluk, azcık can?
Yosun kokusunda bahar.
Kışı da andırıyor dokunuşlar.
Su alıyor kayık
ayaklarım ıslanıyor, üşümüyorum
su alıyor kayık
batmayacak kadar.
Maviye karışmak istiyorum oysa
olmuyor içime dokunuyor
beyaz dokunuşlar.
Kırmızıdan yoksun bir paletin
körkütük ayık armonisinde
rengimi kaybediyorum…
girdabındayım…
2006
Bırakırsın Oluruna
Güneşle doğar
sabahla sabah
akşamla akşam olursun.
Koy verip, kapılıp
azcık rüzgar olursun.
Girersin yoluna
karışırsın suyuna
ırmaktan ırmak olursun.
Coşarsın denizlerce
susarsın gecelerce
öteler, itelersin kendini
sığdırırsın kalıplara
uysa da, uymasa da.
Saygı duyarsın
her bir cana
insanın doğasına
eşyanın tabiatına
sonunda
bırakırsın oluruna
değişirsin şeklen
eskirsin resmen.
2004
Bi yük
Ben hiç büyüyemedim
bildim bileli küçüktüm
büyük laflar edemedim
büyük düşünemedim
büyük isteklerim olmadı
büyük bana, hep bi yük geldi
bana öyle geldi belki de
sen nasıl bu kadar büyüdün
küçücük içimde?
2003
Bildiğim
Bilmiyorum
kaç gece oldu
sana uzaklığım
ve kaç şiirdir
yalnızım.
Bildiğim
yanayazdığım
dize, dize dizildiğim
şiir, şiir yazıldığım sana
sevdamı kazıdığım
gecenin kara tahtasına.
2003
Bilmiyorum
İyi hissetmiyorum
kendimi
son günlerde
bir türlü
bulamadım dengemi
gerçekler soğuk
ölüm buz gibi
çözemiyorum…
Ne düşlerin izindeyim
ne baharın peşinde
duymuyorum
görmüyorum
bilmiyorum
istemiyorum
ne istemediğimi de
bilmiyorum.
2004
Bir Başıma
Her fırsatta gelirim
oturur denizi seyrederim
bir çift güvercin oluverir
zorlar göğüs kafesimi yüreğim
ellerimle uçuruveririm.
Aklımın delişmen atları
alı al, moru mor
koşmak isterler özgürlüğe
çırılçıplak salıveririm.
Ruhum firarda
dayarım sırtımı rüzgara
tek gözlerim takılı ummana
kapatırım, kıyamam tutsaklığına
uçmalar, koşmalar tadında
bir başıma kalıveririm
bu hayali dağ başında.
2003
Bir Demet Nergis
Uzaklarda
geceyi bekler bekçiler
ve yırtar kara patiskasını gecenin
düdük sesleri
bilmem ki ne demek isterler?
Uzaklarda köpek sesleri
karanlıktır hırsla dişledikleri
bilmem ki nedir dertleri?
Gayrisi suskun… ben gibi, sen gibi…
Burada bir demet nergis
buram, buram, çığlık çığlığa sessiz
sarmalar şimdi uzağı, yakını
geceyi ve içimdeki aykırı sesleri.
Mumun ucunda nergis kokar alevi
nergis kırmızısıdır kadehte sarısı hilafsızım ki
hafifler sancıları yüreğimin
nergis kokar çakırkeyif sızısı
sarar nefesimi, tütüne revan ellerimi
bir demet nergisin rayihası…
Uzaklarda
berdevamdır gecenin cılızlaşan sesleri
fark etmez artık bu saatten sonra
burcu, burcu nergistir akisleri…
Burada bir demet nergis şimdi
masum, kimsesiz sen kadar
ve ben kadar sensiz şimdi.
2005
Bir Deniz Akşamı
Buram, buram deniz akşamı
bir balık kıpırtısı içlerimizde
sahile kurduk masayı
e tabi açtık koca rakıyı
deniz geldi ayaklarımıza
buyur ettik soframıza
bir sohbet, bir muhabbet
ardından başladı fasıl
eski şarkılardan geçtik
yıldızlar toplandı başımıza
deniz coştu, biz içtikçe içtik
burnumda denizin kokusu
gözlerimde bir balığın pulu
dudağımda bir tebessüm, sen
öyle… kalakalmışım geceden.
2003
Bir Gül
Kıpırtısını hissedince
bir gül
deyip geçemiyorum
işte.
İçerleyip mevsime
dudağımda dudağını
büzmesine
hele bir de
kokusu karışmıyor mu
tenime
bir damla yaş oluyoruz
gözlerimde.
2004
Bir Palette
Seninle karışalım
bir palette
rengarenk buluşalım.
Sen ateş ol, aşk ol
ben mavi umut olayım
çal beni kırmızıya
menekşeler açalım
biraz sarı ol, sarılalım
baharı yaşayalım
beyazı arayalım beraber
dünyayı barıştıralım
pembe hayaller kuralım
siyah, kahve, eflatun
gri, lacivert, turkuvaz
turuncu, bej, bordo.
Her renkte, her tonda
karışalım, karışalım…
Yeni, yeni renkler bulalım
özgür, doğal ve dilediğimizce
karışalım.
Aykırı aşklar türetelim
her renk nasıl yakışır
her renge ispatlayalım
sonra bırakalım onları
kendi hallerine palette
kaçalım biz menekşelerle
güneşin batışını yakalayalım
biz olalım sadece
sarılalım…, sarılalım…
2004
Bir Şafakta Son Sapakta
Bu sabah
gün doğmadan uyandım
binlerce yıllık yokluğuna
içim yanarak hani
sana geç kalmışlığıma.
Sabahın ilk ışıkları
dokunmaya çalışıyordu
demini almış
başı dumanlı
gecenin saçlarına.
Sevda yüklü
yolunu tutmuş
bir gemi gibi
kayıyorken gece
yaşamlarımızcasına
söndürmekteydi kandillerini
şafakta.
Maviye sabırsızlanıyordu
kuşlar feryat figan
çığlıklarıyla
içimden bekle dedim
küsme
bekle beni son sapakta.
2004
Bir Şiir Oku Beni Düşününce
Ben o tepedeki
ışığı her gece yanan evde
hayaller kuracağım
hiç… gerçekleşmeyecek.
Kış geçecek, bahar gülecek
penceremden yüzüme
yıldızlar benim için toplanacak
yaz gecelerinde.
Ne bir çiçek koparacağım
ne bir kuşa hasetle bakacağım
isteyen çalacak kapımı
hiç çekinmeden
gönül sofram herkese açık olacak.
Ben o tepedeki evde
hayaller kuracağım
hiç gerçekleşmeyecek
herkes beni orada bilecek
sen de.
2005
Bir Yaz Akşamı
Bir yaz akşamı bekle
geleceğim sana düşlerimle
beyazlar giy benim için
avuçlarında biraz deniz
gözlerinde yıldızlar olsun.
Hesapsız bir yerde
ve beklenmedik bir anda
ama illaki bir yaz akşamında
bekle beni.
Kapadığın an gözlerini
ve uzattığında ellerini
tutacağım seni
geleceğim… geleceğim…
bekle beni.
2003
Birileri Hep Olacak
Uyuyor şimdi birileri
hasta bakacak
temizlik yapacak
dükkan açacak
pazar kuracak yarın
balığa çıkacak erkenden
yolcu taşıyacak
yola gidip kavuşacak kimileri.
…
Tertemiz düşleri…
Mis gibi taze ekmek kokacak sabah
şen şakrak kahvaltılar yapılacak.
İple çekiyor şimdi yarını birileri
çiçek alacak, sinemaya gidecek
bir sürü aşk.., bir o kadar bebek doğacak
…
Yarın çok güzel şeyler olacak.
2007
Bitti mi Hayat?
Bazen düşünüyorum işte böyle
orta yeri kadar gecenin
kararıyor ruhum, yüzüm
yıldızları görmüyor gözüm.
Deniz oluyor gökyüzü karışıyor faraza
boşanacak gibi geliyor üzerime
bana ait olmayan tüm günahlarıyla.
Gece mavisi bir hüzün direniyor önce
feda edip ışığını, anlamını manasızlıklara
ardından yitiyor hüzünlerim birer birer
ağlayamıyorum, kıpırdayamıyorum bile.
Düşünüyorum sadece, yazamıyorum çok düşününce
bir sürü şiirim olmuyor.
Oysa istemez miyim aşkı yazmak
uyuyup seninle güzün baharda uyanmak
şu ağacın dalları kadar kıpırtılı
ve gecesefaları kadar şen şakrak olmak.
Olmuyor işte, mutluluk oyunu oynanmıyor bir benle
hadi ben aptalım bir sevinç bulurum her şeyde
ya sen, o, öbürü, diğeri, beriki…
Bitti mi hayat? Tebessümleriniz nerede?
Orta yeri kadar gecenin
kararıyor ruhum, yüzüm, üzgünüm
böyle zamanlarda her şeye gönülsüzüm.
2005
Bize Ait Bir Şey Var mı?
En tükenmez sevgiler
en güzel müzikler
bitmeyecek mi bir gün?
Sen unutmayacak mısın?
ve ben
yok olmayacak mıyım?
Aşklarım, tutkularım
ne yapacak bensiz?
Nereye gideceğim?
Yapayalnız, çaresiz
hangi şey
terk etmeyecek beni?
Ben, biz kimiz yahu?
gerçekten bize ait
bir şey var mı?
Galiba
en yavaş anımız bile
en hızlı tükenişimiz
ve en büyük gerçek
şu an, o da şimdilik
yaşam koca bir soru
cevaplanamayacak
yutacak güzeli, çirkini
zaman canavarı
hepimizi alacak.
2003
Bizim Şiirimiz
“Bir orman bulmalı
bir yolu olmalı
kimsenin bilmediği” dedim.
“Hiç gidilmemiş” dedin.
“Bir ateş yakmalı
kocaman alevleri olan
oturup başına
bir hayal kurmalı” dedim.
“Yalnız bize ait olmalı” dedin.
“Bir sevda yaşamalı
hiç su katılmadık” dedim.
“Bizim sevgimiz gibi” dedin.
“Bir şiirdir yaşamak” dedim.
“Bir şiirdir her aşk” dedin.
“Bir aşk yaşamalı şiir gibi
ve bir şiir yazmalı
bir aşk gibi” dedim.
Sımsıkı sarılıp, gülümsedin.
Bir yol açıldı önümüzde
kimsenin bilmediği
“yürüyelim el ele” dedin.
Sıcacıktın, özlediğim
bir ateş avuçlarımızdan
yayılıverdi yüreklerimize
koptu ırmaklarımız aktık
karışıverdik birbirimize…
“Bu hayal mi? ” dedin.
“Bizim şiirimiz” dedim. 2003
Bölüşmek
Burada bir kar bir kar
keşke yanımda olsan…
Çıkagelecek bahar biliyorum
bitecek sızılar, hüzünler
açıverecek bir sabah ansızın çiçekler
kuşlar şakımayı hatırlayacak
insanlar gülmeyi.
Yıldızlar da olacak
ardı ardına gül yüzlü sabahlar da
ben de olacağım, hep olacağım, sen de
beni düşleyeceksin
seni özleyeceğim yine…
Yaşamak var ya yaşamak, hani varolmak
bölüşmektir her şeyi yarı yarıya
hayat hem kısa, hem de çok uzun
emek ister, bitmez ki yarına.
2006
Bu Adamdı
Ben şahidim
gözlerimle gördüm
bu adamdı amirim.
Tan vaktine doğru
en masum saatlerde
şu köşeden geldi
devrile, devrile
ve acımasızca
üç el ateş etti
vuruldu gece.
Çırılçıplaktı
olduğu yere
yığıldı öylece.
2004
Bu Ağaç Aşık Bence
Kim bilir
hangi bilinmeze?
Fakat eminim
bu ağaç aşık bence.
Bir başına ve dimdik
asırlık öyküleri
ve türküleriyle
şehre inat bir cesaretle
ve aşkı
eşdeğer ölümsüzlüğe.
Ulu bir çınar var önümde
hani şu viran evin önünde
sığmıyor aklıma, zaviyeme.
Bir ağaç nasıl devleşebilir
böyle müebbet bir esarette
nasıl bu denli kök salabilir?
milyarlarca yaprak uçuşu
ve bir o kadar kuş konuşu
özgürlüğe…
Bu ağaç aşık bence.
2004
Bu Gidişle
Bitiyor işte
bırakıp tüm güzelliklerini
hatta yüreğini
mağrur bir aşk gibi
ardına bakamadan
bir pantolon, bir gömlekle
alıp başını gidiyor işte…
Beni bir başıma
aşkı göz yaşıma
bırakıp
alıp aklımın yarısını
yitiyor işte…
İnsan
bin kere bilse de
tövbe tutmaz
külü sevdanın
gönül sevince.
Bir görsem
Temmuz güneşini
bastırır belki ateşimi
bir görsem
güzün sükun sarısını
getirir belki bana geri
aklımın yarısını
ah… bir görebilsem keşke.
Mayıs işte…
koptu gidiyor yüreğimden
ömür yitişte
iflah olur muyum bilmiyorum
bu gidişle?
2004
Bu Hayal Bizim
Gece bizim korkma karanlıktan
içkiler emrimizde
çekinme sarhoşluktan
şu dağ, sihirli göl
bu minik çadır
hep bizim
ne zenginiz
yıldızlar, mehtap imrenir bize
biz hayranlıkla bakarken onlara
tadını çıkar bu hayal bizim.
2003
Bu Senden Geçmek Değil
Ey şiir
aşkın özdeşi
yüreğimin adil sesi
sulh et aklımla beni.
2003
…
ayrı bir alem başlar bitiminde hemen sapağın
gelişigüzel taşları sokağın
taşlardan hesap sormazlar…
Tahtadan evler, kapıları açık çoğunun
önlerinde sedirler
yabancıyım ayak seslerimden bilirler
bilmezden gelirler…
Unuturum tüm çirkinliklerini şimdiki zamanın
pencerelerinde sardunya fısıltıları dili geçmiş
şu yaşlı teyze, hala güleç
zamanında kim bilir neymiş?
Oymaları asırlık, bahçelerinde gardenya kokuları
yıllardan hesap sormazlar…
Ufkunda denizden bir kesit, hani rüya bir çeşit
bu benim en büyük özgürlüğüm belki de dedim
dedim de, nasıl geçerim ben bu sokağı
bir çırpıda yürüyüvermek istedim yine de aşağı.
Düşünmemeye gayretle seni ve gözlerini
…bir yudum mutluluk manan bende oysa…
bakma kabuğumda yaşadığıma
tekil değil benim sevdam
anlasana.
Bu senden geçmek değil…
Ey şiir
aşkın özdeşi
yüreğimin adil sesi
sulh et aklımla beni.
2007
Bu Yaşam Senin
Beni seviyorum küçüğüm
dün gibi, bende küçüktüm
topum, topacım, çemberim
kocamandı çocuk hayallerim
yanaklarım, gözlerim, ellerim
yerli yerinde bak hala benim.
Seni seviyorum küçüğüm
bebek ellerin, gözlerin
belli belirsiz ilk gülüşlerin
yüreğime gizlediğim izlerin
hepsi senin, bu yaşam senin
ve unutma, sen çok önemlisin
sen de seni çok sev küçüğüm.
2003
Bugün
Bugün çiçek açmış bir ağaç gördüm
dedim bahar geliyor.
Bugün beyazlı karalı bir kedi sevdim
dedim yüzüm gülüyor.
Bugün doktora gittim
rengarenk çiçekler aldım kendime
günlerden sonra akşamına rakı içtim
hiç kederlenmedim.
Dedim unutuyorum.
İçim içime sığıyor bugün
özlemiyorum, beklemiyorum
üzülmüyorum.
Herhalde dedim
ben bugün yeniden doğuyorum.
2010
Bugün Bana Ait
Anne ve babamın
anne ve babalarından
çok öncelere dayanan
ucu, başı kaçmış
neresinde olduğumu
bilemediğim
sonunu da göremeyeceğim
tesadüfün iğne deliği
bir hikayenin içinde
hasbelkader
kaç nine ve kaç dedenin
hesaplanmamış
fakat hep benden yana
denk gelerek
varoluşumu tamamlayan
zamanlarının bir ürünüyüm.
Bu saatte
ne başa ne de
sona ulaşamam ama
namıma düşeni yaptım
iki defter açtım
anam defteri
ile babam defteri
ve aklımın yettiğince
gittim geri
bugün bana ait
defterler benden
yarına emanet
çocuklarım da devam etsin
isterlerse şayet.
2004
Buğu
Bilir misin mor ne demek?
Düşmek griden
kahverengiden geçmek
ötesi kızılların
göğü, denizi içmek
sarı hüzünlere küsmek
ermek bahara
ve gözlerinin buğusu:
bizatihi mor
buğu aşk demek.
2005
Büyük Aşkım
Sen benim yalnızlığımdın
bu yüzden yalnızlığı sevdim.
Sen benim kaderimdin
bu yüzden kaderime razı oldum.
Sen çarem ve çaremsizliğimdin
hepsiyle yetindim
seni çok bekledim
güneşim, gecem, hasretimdin
ne kadar üzgünüm bilemezsin
…
değmezmişsin.
2010
C a n
Şahidim
bir ağaç kadar güçlüydün
meydan okurken mevsime
fırtınalar dindi göğsünde.
Dallarına kondum bir gün
kulak verdin sesime.
Şahidim
bir ağaç kadar güçlüydün
cılız değil köklüydün
süslüydün, çiçekler verdin
sabırla bekledin
bakıp bakıp resmime.
Şahidim
bir ağaç kadar güçlüydün
bir kalp içinde iki harf yarası
göçüp gitti ömrünün yarısı
yeter dedin, filmin sonu burası
yetmedi nefesim nefesine.
Biliyorsun
ne çok yandığını içimin.
Nasıl kuruyacağım özleminle
biliyorsun.
Denizin bittiği yerdeyim
şahidim sen de tükenişime
suçluyum hem de.
Bir diyeceğim yok, son bir isteğimde
yakışmıyor bana aşk
değiştik rolleri
tutsak bir ağacım ben
mahkumum sensizliğe.
Olsun yine sen varsın ya içinde.
Tutsak bir ağacım ben
bahar çok uzak benimle
haklısın can
haydi uç, uç… özgürlüğüne.
güle güle.
2005
Cambaz
Çocuğum ben çocuk
hala… çocuk.
Eski evimizin arka bahçesindeki
ağaçta bir çift kiraz
hala yanaklarım biraz.
Bayramlık ayakkabılarımın
parlaklığı kalmış aklımda
ve o sabahlardan bir haz
bir de ipte yürüyen cambaz
hala… benim için inanılmaz.
2004
Candı, Canandı, Heyecandı
Sevgiydi suyu, ekmeği
saygıydı özlediği
değerliydi dostlukları
kibardı, estetikti, mertti
güçlüydü sezgisi, hisleri
inanmadı mı
ulaşılmazdı dorukları
asla sevmemişti zorlamayı
ve asla hak etmiyordu
bedbahtlığı.
Sevdi mi
zaten açardı yedi verenleri
mantıklı ve gerçekçiydi
ama deli doluydu yüreği
mutlaka bir fırtınası vardı
ve mutlaka bir sessizliği
öncesi ve sonrasında…
Ruhunun derinliklerinde
çiçeklerle bezeli bahçesinde
gözlerini kapatıp salındığı
hayattan düşlerini süzdüğü
bir salıncağı da vardı bence
ellerini, gözlerini ve ruhunu
hak eden sıcacık bir yürek
hayal veya gerçek
mutlaka vardı dünyasında.
Şirin bir ev ve çok sevdiği
bir köşesi evinin içinde
mutlaka vardı.
Azaltan değil, çoğaltandı
candı, canandı, heyecandı
dünyayı yaşanır kılandı
anamdı, karımdı, kızımdı
hayattı, tabiattı, insandı
KADINDI…
2004
Çakır
Hele bir sorun
çakırı
anlatsın onu size
çıkmaz sokakları.
Önden, önden yürürdü
delikanlılığı
arkasına saklanırdı
korkaklığı.
İstavrit akşamlarında
yağmur yağardı o geçerken
sevinçten parlardı
arnavut kaldırımları.
Önce donuklaşırdı bakışları
buz tutardı yüreği
kadehinde
sonra başlardı gülmeye
aldıkca istimi
uydurduğu hikayelerle.
Herkes severdi çakırı
en çok da çıkmaz sokakları
elleri soğan kokardı
nefesi rakı.
2004
Çam Sakızı Çoban Armağanı
Çam sakızı
çoban armağanı
bu sabah
mutluluğun adı:
baba bir çam ağacı.
Bir kuş cıvıltısı
iki nefes havası
ellerime bulaşan
sakızı ve rayihası
kozalakları da cabası.
2003
Çıkar Çıkmaz
Kurulu diyorlar
herşey kuruluymuş
onun üzerine.
İnanmıyorum
anlayamıyorum daha doğrusu.
Beklersin tohum açar
beklersin çiçek çıkar
uyursun uyur dünya
uyanır alem sen uyanınca
gülersin, biri hatırlar gülmeyi
ağlarsın sevmek ister biri gözlerini.
Çıkar; herşey kuruluymuş onun üzerine
öyle diyorlar.
Çıkar, çıkar da ne çıkar?
Ben almayım bana çıkmaz.
2006
Çıkmaz Sokaklar
Bir başkadır bahar
çıkmaz sokaklarda
en güzel çiçekler açar
adı, yaşı bilinmedik
sahipsiz ağaçlarda
bir başkadır kokusu
çayın, ekmeğin ve umudun
erken doğan sabahlarda.
Aşinadır insanı insana
yük gelmez tevekkül
bir yanları ağlasa da
hazırdır kahkaha dudaklarda.
En güzel düşlere çıkar
en güzel sevdalar yaşanır
ve en güzel şiirler doğar
gökyüzüne açılan
çıkmaz sokaklarda.
2004
Çınlıyor Kulaklarım
Mevsimlerden yaz ötesi
bahar olmadığı kesin
günlerden bilmem ne ertesi
vakitlerden şu an
önemi yok hiç birinin
zamansızım.
Bir isyan gibi
süt liman denizler misali
bekleyişi
bekletilmişliğine…
Bir haykırış gibi
çıt çıkmaz geceler misali
suskunluğu
terkedilmişliğine…
Ona sor yalnızlığı
ne demek?
Rüzgarsızlığı ona…
İstemez yine de yapay elleri
susar durur, çıkmaz sesleri.
İşte ilk esintileri
geziniyor yüzümde
hazanın…
Çınlıyor kulaklarım
çın, çın, çın…
Ve başlıyor
alıp götüren melodisi
bir veda gibi
mevsimsiz mevsimler misali
rüzgarla dansı ve ezgisi
çaresizliğine
çıngırakların.
Önemi yok ne geçmiş
ne gelecek zamanların
zamansızım ya da şu anım
çınlıyor kulaklarım
çın, çın, çın…
2004
Çırılçıplak
Sokaklar, kaldırımlar ıslak
toprak ıslak, ağaçlar ıslak
içim dışım sırılsıklam
düşlerim ıslak, gözlerim ıslak
yine de dinmez
yağmur özlemi dudaklarımın
susuz ve üşüyor ruhum
sahipsiz bir kuş gibi
çırılçıplak…
2005
Çocuk
Kırmızı pabuçlar aldım sana
biliyorum uymayacak ayaklarına
olsun, aldım işte, istedim, öylesine
bir çift top da kırmızı toka, saçlarına
dayanamadım ısırdım tekini
dişimin izi, başka bir şey değil yani
sonra oturup öyle düşledim seni
o kadar masum… ve güzeldin ki…
Ohhh unuttum ihtirası, uyuttum aşkı
ruhuma huzurdun, yüreğimde mutluluk
ne olur daha fazla büyümeyelim çocuk…
2006
Çocuk Sen Gel
Gel çocuk gel
ağlasan da gel
buna bile değer
dünya güzel.
Yürü çocuk
oyna, koş çabuk
badem gözler
ağlamasın
boncuk, boncuk
doy çocuk doy
oy, oy, oy…
Gül çocuk.
2004
Çocuk Uzak Yok Artık Sana
…
Geldin mi çocuk?
Bak gördün mü?
uzak yok artık sana
yok çocuk.
Ağlamayı tadıp
gülmesini bildin
aferin çocuk.
Düştün yola
yürü
en kararlı adımlarınla
yolların hepsi
çıkacaktır sana.
2004
Çocuk Yakın da Yok
…
Yakında yok çocuk
yok yakın.
Önce
kendini kendinden sakın
sana en yakın avuçların
aklın ve vicdanın
karıştır, yoğur
senin bu hamur
hadi artık zamanıdır
iyi bir şeyler yapmanın.
Yapamasan bile önemli değil
yeter ki gayret et, niyetlen
eğer hak edersen
yarın sana çok yakın.
2004
Çocuk Yılma
Yılma çocuk ağlama
kızıyorum sana.
Görüyorsun işte
bir çuval dolusu
hayallerimi çaldılar
ve bir avuç gökyüzümü
benim.
Ben ağlıyor muyum?
Hala gülüyor gözlerim.
2004
Çok Bilmiş
Acıdır çoğu
mor salkımların gözyaşını
hissedememek
yaz bastırınca
kimsesiz koynunda
yalnız başına.
Acıdır
bir lokmayı bölüşememek
ağlayarak veya gülerek
ama tek yürek
ki üleşememektir adı
mutsuzluğun aslında.
Bilerek veya bilmeyerek
kaçırmak hayatı acıdır
her şeyi çok bildiğini düşünerek
tek başına.
2007
Çok mu Zor?
Ben, sen, o
biz, siz, onlar
öyle çoğuz ki
birer iyi dilek
birer renk tutsak
içimizden
biraz sevgi
gönülden
bir yudum tebessüm
biraz omuz versek
yürekten
ve bir damla hoş görsek
çok mu zor?
2003
Dağ Dağa Kavuşmaz
Bana benden öte
köy yok buralarda
bana senden başka
yar yok buralarda
kaybolmuşum sende
kalabalık duygularımda
ve tenha kuytularımda.
Bana benden öte
bir dağ var ileride
o dağ gibi bir dağda içimde
sevdalı bakar
kekik kokar ikisi de
o dağ senin
bu dağ benim
dağ dağa kavuşmaz
sana demiştim.
Gün gelir de
aşkı, sevdayı bırakıp
dağlarımızdan inersek kendimize
dağ dağa kavuşmaz ama
insan insana kavuşur belki de.
2003
Dalma Hali Uykularına Gözlerimin
I
Dalma hali şiir gözlerine gözlerimin…
Şu sessizliğe üç beş ses kalan lahzada
itiraflarımın tüm gizlerimi soyma hali.
Uzandığım dizlerinden geniş zamana
haykırışlarımın seni seviyorum hali…
İç çekme hali saçlarımda gezinişine ellerinin
masalım, misalim, sana uçma hali düşlerimin…
Şiirsi fısıltılarının okşayışlarında kalma
tebessümün dudaklarımda yayılma hali
sana aşkımın her hali bu hallerim…
Direnişi gözlerimin ve dilimin dolaşma hali
sayıklanma zamanı sana koşan sözcüklerimin…
Sende kaybolmaya müptela hallerimin
dalma hali uykularına gözlerimin…
…
II
Sese iki üç sessizlik kala
uyandığımda kokunla, yoktun.
Bir buse bırakmışsın avucuma
ve mahzunluğuma
kurmuşsun saatleri kim bilir
kaç yitik zamanlar sonrasına…
Donup kalma hali bu düşlerimin
ve dudağımdaki gülüşlerin.
Dayanılmaz yokluğunda kaybolma
dalma hali uykularına gözlerimin…
2004
Deniz Gibidir Aşk
Bir an gelir
hani öyle bir anki
yolun çoğunu kat ettiğin
korksan da
yıkılıp, yıkılıp kalksan da
yılsan da kimi
hani tükenmediğin.
Bir an gelir
yol biter
hani öyle bir anki
başlangıcıdır denizin
ve birden kıyısında
farkına varırsın kendinin
deniz gibidir sende aşk
sonsuz ve imkansız…
İkisini de bitiremezsin…
2004
Deniz Yok
Uçuk kaçık bir adamdı
fakat hayali bitmişti
kaçacaktı bu diyardan
bir gün bir yolunu bulsa ne yazık.
Üç beş tahtası kalmıştı zaten aklının
dedi, son çare bir kayık
fakat ne sarhoş olabiliyordu
ne de aşık
üstelik deniz de yoktu ki artık.
2007
Denizim
Ben denizin
kokusunu sevdim
dudağımdaki tuzunu
sahipsizliğini sevdim.
Uçsuz bucaksız
yapayalnızlığına
sahip oluşumu sevdim
aklımda.
Sokuluşunu şehre
ve koynunda
uyuyuşunu sevdim
usulca.
Ben denizin
dokunuşunu sevdim
çıplak ayaklı
sırlarıma
ve suskunluğunu
sevdim rüyalarımda.
Ben denizin
bende başlamayışını
ve bende bitmeyişini
sınırsızlığını sevdim
uzaklarda.
Ben denizin
bendeki sen hallerini
içimde çoğalışını sevdim
sonsuzluğa…
Ben seni sevdim…
Denizim bildim aslında… 2004
Denk Gelir Gelmez Uyak
Katsan da bana
huyundan suyundan
hoşlansam da çoğu
sarılışından
beni kendine benzetme
ben bana benzerim en çok
bırak dedi bırak
öyle sandığın gibi
bilmem uyak, durak
beni kendi halime bırak.
Anlamadım önce
gülmüşüm…
Sonra devam etti
sayma adımlarımı
hatta koyma adımı
kah koşarım
kah dururum
ya
bir çırpıda doğaçla
ya da beni yorma
bırak dedi bırak
denk gelir gelmez uyak
sen yine de
dizginlerimi bırak.
Döndüm baktım geriye
yine bir sürü kafiye
alışkanlık işte.
Önüme eğdim başımı
suç işlemişçesine
bakamadım
buğulu iri gözlerine
biliyorum dedim
denk gelir gelmez uyak
tabi ki biliyorum
asla hükmedilemeyeceğini
özgür bir şiire.
2004
Depresyon
Devleşiyor gölgeler
küçülürken adam
suyu çekilen kabuğunda.
Daralıyor nefesi
can havliyle yaktığı
bir mumun ucunda.
Üşüşürken gölgeler
ısınmak için hala
titreyen ışığına
o ise
cılız bir alev hissiyatında
umarsız… bakışlarıyla.
Dünyayı yakabileceğinin
aymazlığında
an ve an eriyen
ve direnmek istemeyen
yok oluşa.
2004
Dilediğince
Sana gökyüzüyüm
en mavisinden
sana kalemim
en karasından
sür sürüştür
çek beni gözlerine
ya da yaz yakıştır dilediğine
dilediğince…
Sana mahpusum
bir o kadar hürüm sana
vur istersen
vur beni yüreğinde zincirlere
ya da uçur
en özgür düşlerine…
Sana bulutum
kuşum, hatta tüyüm sana
çoğum veya hiç yokum
dilediğince…
2004
Dinle…Gel…Dinse
Sessiz ve derin
şakır ve şavkırlar
kayar yol boyu
ipini koparmış
düşe yazar ışıklar…
Sırılsıklam
kayar diz boyu hasrete
yalpalar izleri
duramaz yerinde
yana yazar yıldızlar…
İmgelerin selinde duygu salım
dinle sesini yüreğimin yağmura
dinle…gel…dinse…
İnsin bulutlarından ruhum
ersin mevsime
yıldız toplayayım gözlerinden
söyleyeyim yağmura dinsin
geldinse.
2005
Diriltmek
Uyuyup uyandım hep duvarlar…
Bir ışık, bir gölge düşmez odama
kıpırdamaz bir ağaç ve bir kuş da
bir göz gökyüzü bulunmaz arayınca.
Bilmezmişim gibi rengini meraklanırım
perdelerde sımsıkı kapalı ya.
Geceler nerede başlıyordu?
Ve nerede kavuşuyordu güne?
Yaşadığım halde saniyesi saniyesine
karışıp gidiyor aklım sayıklamalarımın nöbetine
hastayım, takatim yok renkleri değiştirmeye.
Uyuyup uyanıyorum yine duvarlar…
Gün ışığından uzak düştüm doğmamışım gibi daha
bu yüzden belki de sancılanıyor bana bir kadın
rüyalarımda
titriyor dudakları, zorlanıyor münferit bir gayretle benidiriltmeye
ruhum ne kadar da aç hala şefkate ve bir kadın çok
başka bir şey
her şeyden başka bence.
Onu yaşıyorum, kendimi yaşıyorum, hissediyorum,
izliyorum hayretle
üşüyor içimiz, ellerimiz, boncuk, boncuk terler alınlarımızda
kabus da değil aslında fakat büzülmüşüm yatağımda
bu kez farklı geçen seferden, ağlamayacağım, eğer
başarırsa. 2005
Diyorum(Aklımdan Geçenler)
“İnsan olmak zor zanaat”
dedik durduk.
“Aslan olmak mı kolay?
Kolay var mı kardeşim?”
diyorum.
“Temel doğrular şaşmaz
her coğrafyada ve iklimde”
diyorum.
“Evet, ekmek bulamayana
sevgi göremeyene
itilene, kakılana zor
aldatılana veya öyle sanana
çok… zor hayat.
Ancak sağlıklı, inançlı
ve dürüstsen zor yok
kalk davran kardeşim
hayata dayat…”
diyorum.
“Zaten insan doğduk
zor olan sanırım
insan kalmak”
diyorum.
2004
Doğası
Yerine koymak bir diğerini
gizlice ve suç işler gibi
yitirdiklerinin yerine koymak
bir şeyleri.
Bir sancı gibi saplanır apansız kimi
ilerledikçe zaman kaybetmek
ama hep kaybetmektir yaşamanın bedeli.
Tekrarı yok sanki sevinçlerin
bulamazsın o ilk hislerini
ne kadar yerine koysan da
hiç bir şey tutmaz birbirini.
2005
Doğrusu Çok Sevdik Biz Seni Hayat
Gözümün önünde her an
gönlümün görmeyi reddettiği
sütunlara manşet çirkinliklerin
inkar etmiyorum az okşamadı ruhumu meltemin.
Fakat sana sınırsız açtığım şu bağrıma
feryadı, figanı ve dahi her şeyi sen öğrettin.
Her kimin ve her neyin kılığına girdinse
şu zamana kadar hayat, şükürler olsun ki
aklımın ermediğine eyvallah demeyi öğretemedin.
Kocaman
ve yerinden kıpırdamaz
ruhsuz ve ağır
haykırışlarca sağır
bir o kadar kaçak
kaçamak ve kaypak
acımasız bir çığsın…
yok sayan çığlıkları
ve yok eden
çiğsin, sığsın sen hayat…
Mevsim bir başka mevsim
zaman yanlış bir zaman sanki
aslında, ne bileyim değildir belki de
biz biraz eskiyoruz herhalde
biraz da moralsiziz ya işte
ondandır susmamız, pusmamız
çabuk parlamamız bazen de.
Doğrusu çok sevdik biz seni hayat
fakat gördük, duyduk, anladık…
bildik, tattık ve hatta sattık
bir tatlı tebessüme, geçtik… biz senden.
Keşke masumu sefil etmesen.
2005
Doğumuna
Bir gün
terk etse de hüzünlerimiz
biliyorum, seveceğiz yine de.
Fotoğraf karelerinden
derin, sebepsiz bir sitemle fakat sıcak
sıcacık gülümsemeyi seveceğiz birbirimize…
Terk edecek hüzünlerimiz bir gün sessizce
bırakarak seni bende, beni sende bu yüzlerimizle
bihaber bir akşamda, özleyeceğiz, çok özleyeceğiz
her fırsatta kaçmayı seveceğiz yine birbirimize…
Yüreklerimizin kırk katına işlemiş sevdalı hallerimiz
akıllarımızı çıkaracak bir gün uyku tutmayan bir
gecede
unutulmuşluğun yangısı düşmüşken içerlerimize
biliyorum, hala birbirimizi düşünüyor, düşlüyor
olacağız…
Bir gün hiç sabah olmayacak, zaman kalmayacak
belki de
baktığın yıldızlardan saçlarını okşadığım
kulaklarına aşkımı fısıldadığım bir gecenin ertesinde
terk edecek hepten hüzünlerimiz, terk edecek gizlice
yeniden doğacağız birbirimize…
2007
Dönüş
Kendimden de geçtim
senden de bu gece.
Soğuktu ve üşüdüm
anladım
yalnızlık bana mahsusdu
bu ikilemde.
Öyle üşüdüm ki
kar yağdı gözlerime, tenime
ne kadar tutunmak istesem
tutunamadım ellerine.
Bu gece mevsim döndü
aşk öldü sekteikalpten
mecburcuyum dönülmez
dönülmez artık bu gidişden.
Eve gitmek istiyorum
sıcaktır yatağım ısınmak önce
ve uyumak istiyorum
sarhoşluğumla
yalnızlığımla
yokluğunla
bir daha uyanmadan
uyumak sana ömrümce.
Delilik bu biliyorum
ama anla tükendim işte
feci tükendim bu gece
kendimden de geçtim
senden de. 2008
Durmak
Duruyorum öylece…
Bir ağaç
durdukça yol alan
mevsimler ötesine
göğü tutar gibi şükrediyor
öylece duruyor az ileride
sırlı ve nasırlı elleriyse…
Bir ağaç
henüz yaşanmamış
baharlar saklıyken içinde
öylece durabiliyor
ben neden durmayım
susuyoruz birlikte…
Derken bir kuş gelip
konuyor göz bebeklerime
bağrını gagalıyor ağacın
sonra çekip gidiyor
gülüşüyoruz epeyce.
…
Karardı yüreği, usandı gün bile
usanacağı yok ağacın
avuçlarında gökyüzü
durmak ona göre…
Ne kadar durabilir bir insan
artık gitmem lazım evime.
2005
Duygu Adamları
güzellikler insanları çeker
farkında olmadan
bir tebessümü hisseder
uzaklarda biri
sevgi dolu bir kalbe
koşmak ister
duygu adamları
2003
Düş Yorgunu
Aklım yetmiyor yüreğime.
Bir damla yaşsın dokunamadığım
bir avuç deniz uzaklarda
sığdıramadığım gözlerime.
Düşe yazmışım geldiğim yolları
ve rüzgarlara savurdum yönümü
gök nereye düşerdi, sen nereye?
Tutku: karanfil rayihalı bir hüzün
kırıntıları şu eski yeleğimin cebinde
çok gerilerine düştüm zamanın
çok… gerilerine yine.
Bir düş uçurabilseydim sana şimdi
masum ve yürekli bir düş, keşke.
2005
Düşler Şehri
Beynim
bastırmaya çalışırken
içten içe ateşler
bir isyanı yüreğim
gözlerim gözlerini ister
dudaklarım dudaklarını
zor tutarım ayaklarımı
dilim haykırmak ister adını
dokunmayı sorar ellerim
bilmiyorum dedikçe
artar baskı, çoğalır saldırı
ayaklanır tüm hücrelerim
şaşar aklım, fikrim
bu bir kaos, başkaldırı.
Yürünür sevdamın başkentine
karadır gözleri, kuşatırlar şehri
daralttıkça daraltırlar çemberi
nefes nefese sürdürürler takibi
ya sen illaki
ya da bulacaklar faili.
Fakat gel gör ki
yoktur bu diyarın ne sahibi
ne de tek bir sakini
sadece aklım seçer
güneşin yedi rengindeki
ve o yedi rengin
her türlü olabilirliğindeki
ışık hünerlerini
ama ifade edemez aklım
izahı yok ki.
Çaresiz terk ederler
düşler şehrini.
2004
Düşlerim Düşlerini
Şimdi
inceden başlar kar
mevsimler ötesinde…
Ezeli melodisinde
sevişircesine rüzgarla
uçuşur öksüz düşlerim
ıslak hüzünlerin
beyaz iklimlerinde…
Depreşir aşk
başlar tipisi delice
üşüyen yüreklerimizin
diz boyu hasrete.
Ve başlar buz dansı
kavilli ruhlarımızın
kavuşma ateşiyle…
Düşlerim düşlerini
mevsimler ötesinde.
2004
Düştü, Kuştu, Uçtu De
Sana kuruttuğum
güller ölümsüzler
seni sordular bana
dedim uzaklarda
dediler zorlama
güldüm…
güldüler…
Gülüm
gül geç sende
bize göre değilmiş
dağıldık gerçeklerde
vuslattan geçtik
ömür bitecek hasretle
saçının teline.
Elveda gülüm
elveda bu nedenle
düştü, kuştu, uçtu de
sadece gülümse
aklına geldiğimde.
2004
Düşüm Tadı
Doyulmaz bir mevsimdi
aklımı fikrime çalan
her mevsimde düşüm tadı.
Tarifsiz bir ruhi figandı
beni cismimden ayıran
kalpten sana göçün hazzı.
Ve gözlerinden bakardım
ve dudağından içerdim aşkı
ve, ve, ve…
Ve fakat o aşk ki
şimdi hazin bir şarkı.
2005
Düşümdeki Gibi…
Hala adıma titrer mi yüreğin?
Bir kez daha görmek için beni arzulanır mı
son deminde uykulara dalmadan gözlerin?
…
Hadi o zaman örtün eski zaman tülünü hemen gel.
Ya da düşür omuzlarından çaresizliği anasını satayım
takın saçlarına gülünü sadece, işte tam da böyle gel.
2006
E Daha Ne?
Bir garip zaman sığdı heybemize
delişmen ve her mevsimden dem
çiçekler kuruttuk alacalı ikimize
mayalandı şiirler durdu nağmeye
yıllandı ıtır harmanlandı içinde.
İki yıldız tanıktı s/im/gelendi gize
bir dağ, bir deniz, bir de aşk düştü
gökten hissemize.
E daha ne?
2005
El ve dağ
Hiç bu kadar dikkatini çekmemişti
avucunun içindeki çizgiler
bir sürü izler, gizler, gizler…
Uzunca bakakaldı onun muydu bu eller?
Dudaklarının kıvrımındaki ürperişi hissetti
kendine yabancılaşmayı ilk kez bu kadar yakından
sezdi
bu ellerle mi sevmişti dağ gibi hayatın her zerresini?
Tebessümlerini düşündü, yüreğinin heyecanlarını,
ağladığı anları
ne varsa acıtan, okşayan hepsi, ama hepsi aklındaydı
fakat bu eller, ya bu eller, ne kadar da el gibiydiler…
Dokunmuştu oysa kaç kez işte ve hiç incitmek
istememişti bile bile.
“Yitmek ya da yaşamak, başlangıç veya terk hepsi
her an ve birbirine denk
gelmekle, gitmekle alakası yok, ruhun kadar senden,yalın ve hürdür sevmek…”
Hiç mi vakti olmamıştı avuçlarına bakmaya, neyin
nesiydi bu karmaşa.
“Ne kadar alakalı, ne kadar alakasız, ne kadar yakın
ve ne denli uzak
sadece bize bağlıdır, sadece bize, dilediğin gibi
yaşamak”, el ve dağ…
2006
Elde Var Aşk
Varsan
elde var insan
hissediyorsan
elde var aşk.
Sev dedi gönlümüz
bu yakışır insana
biz de sevdik
sınırsızca…
2004
Elde Var Hüzün
Gülleri açılır gönül bahçemin
suya hasret ikliminde ruhumun
adeti veçhile beni ben bilirler
seni sen…
Bu hazanda sana soyunur mevsim
aşk ile içimin hüzünlerinden
lakin utanır ışığından günün
karası gözlerimin
elde yok aşk
utanırım asırlık sensizliğimden.
2007
Erguvani
Sensiz geceler boyu
yürüdüğüm şu yollarda
her renkten dem vurur bahar ruhuma.
Sen yakarken gecenin hüzünlerini avucuna
bir tebessüm kadar manidar ama acıtmayan
pembe bir yalnızlıktır giyindiğim yokluğunda.
Bastırırım feveran kırmızısını içimde aşkın
şahidi yok ki suskuya yazdığım beyaz satırların.
Bir yıldız illaki kırılır kayarken düşlerimizden
duvağı olsun diye saçlarının simleri
ve sonsuz heceyi diriltir yüreğin toplayıp güneşi.
Sabahlarıma gelirsin narin çiçeğim bahar gibi
her renkten dem vurur ruhuma gözlerin hani
en bildiğim yanakların, bende erguvani.
2005
Esaretin Kelebek Dokunuşları Özgürlüğe
Ne kadar hayal mahsulüyüm
ve ne kadar gerçekmişsin
üstünde duracağın
ayakların da varmış meğer senin.
Benimse kanatlarım yüreğim
uçarım en fazla içimden kendime
fazla eziyetim olmaz
sığarım en fazla bir güne ve geceye.
Ne kadar kederliyim
ve ne kadar şensin
ne de güzel gülermişsin
dudakların da varmış meğer senin.
Benimse pırıltılı düşlerim
düşerim en fazla içimden kendime
bir kavram kargaşasıydı
ikizi çıktı özgürlük esaretin
bu celsede.
Delirmek işten değil çok sevince
baktıkça küçülüyor sanki gökyüzü
özledikçe büyüyor kavgam dilimde
bir savaş ki sensizlik kıyasıya içimde
her seferinde sen kalıyorsun elimde
ben delirdiğimle.
2008
Eskici
Eskiler alırım
buğusunu gözlerinden
özlemini, düşlerini
gizlerini alırım
ve sızısını aşkın
yüreğinden.
Gönülden veririm
eskiler alırım eskiler…
bende hiç eskimeyen…
Az yıldız tozu karışır nefesime
son ışıklarını toplarken şehrin
biraz hüzün sarısı ellerimde.
“İlerleyelim beylerrr…”
arkamdan iter hayat o muzip sesiyle
yepyeni sabahların seherinde.
Katlar koyarken eskilerimi yine yerine
güler gün yüzüme…, bende.
2005
Ey Güzel İnsanım
Hep aynı güneşe doğduk
güneş mi bilirdik toyduk
masum değildi yedi renk
kimine karası bulaştı
kimine sarısı geldi denk
tabi ki en kolayıydı olanlara
kader deyivermek.
Masum değildi dünya
kayıyordu gökler
denizler kayıyordu
akşamdan sabaha
dört elle sarıldık toprağa
adaleti bulmaya.
Gel gör ki
masum değildik bizler de
çok uyanıklar çıktı içimizde
dur diyemezken beyin göçlerine
görmezden gelirken kalan cevherleri de
beyden bey ettik o uyanıkları
selama durduk hatta önlerinde.
İlmi, fenni bir kenara attık
arsızlıklar, hırsızlıklar
inşa edilirken, sorarım, biz ne yaptık?
Çaresiz, baktık, baktık, baktık…
Yakılandık, yıkılandık, yok olandık
bitmedi, bitmiyor çileleri
çaresiz insanım, çaresiziz…
Yazık, yazık, yazık…
Ey güzel insanım, bilmeyen mi var?
cennet şu bizim memleketimiz
her şeye yeter gücümüz, kuvvetimiz
kabul etmiyorum, bizler asla çaresiz değiliz
kimsenin elinde oyuncak olmamalı kaderimiz
haydi, bir yerlerden başlayalım
mesela önce kafalarımızı toparlayalım
sonra içimizdeki adili bulalım.
Aşalım kendimizi daha aşalım…
Daha, daha, daha bilinçli birer birey olalım
kolaycılara değil emeğe saygı duyalım
mutluluğu parada değil, manada arayalım
alnımızın teriyle ekmeğimizi taştan çıkaralım
ne bileyim bir iş kuralım, bir çivi çakalım
ağaç dikelim, kitap okuyalım, biz yazalım
iyiye ve güzele daha, daha, daha yaklaşalım
kendimize daha, daha, daha çok inanalım
çalışalım, çalışalım, çalışalım…
2004
Farkı
yok sanırız
ne bir kederi
ne de öfkesi
farkı
farkettirmezliği
beklentisizliği
sitemsizliği belki
yok sayarız ya
hani böylelerini
2004
Fısılda
Sabah sensiz, gece sensiz
gelir geçer mevsimler
uçar için, uçar gençliğin…
Güneş açsa güldün sanırım
yağmur yağsa, ya ağlıyorsa?
Her şarkı seni söyler bana.
Çıkıp gelecekmişim gibi hani
nasıldı resmin
beni düşünürken aynalarda?
Bir ezgisi mutlaka olmalı sende
sensizliğimin
hadi bana fısılda…
2005
Fikrime
Gecenin gardiyan zamanları
örüyorlar hızla
hücremin taşlarını
şahiti sen
hakimi sensin
bir boşluk aramamın
manası yok
maddelerinde gecenin.
Artık
aldığım nefesin derinliği
bakışım, duruşum
hatta ölüşüm bile
delil aleyhime
ne duruyorsun
taksana kelepçeyi
fikrime.
Bir suçlu lazım zaten
bu kara gecelere.
2005
Film Olmuşum
Bazen
yok dürüst olayım
yani çoğu zaman
bir yerlerde, bir şeyleri
kaçırıyorum ben.
Hani bir film izliyorum da
ya başını, ya ortasını, ya sonunu
ya da çoğunu.
Neden böyleyim ya ben
biliyorum aslında galiba
bende değil, hep sendeyim
aklımda dizi, dizi dizeler
gerçekten çok hayaldeyim.
Hani bir film olmuşum da
bilemem neresindeyim
vah, vah iyi adamdım ya aslında.
2003
Gaip’e Notlar I (Bildiğin Gibi)
Sessizce düşünüyor
bakıyorum aleme
dalıyorum bazen
kendi halimde
öylesine sessizce…
İddialaşmıyorum artık
eskisi kadar ne hayatla
ne de kendimle
minik ayrıntılarda
kaybolmuyorum pek
bak bu iyi diyorum
kendi kendime.
Çıkmazlarım da oluyor
sarıyorum sağ olasıca şiire
rahatlıyorum kendimce
yeni dünyalara açılan
bir hava deliği gibi
nefes alıyorum işte.
Hak veriyorum herkese
olamaz demiyorum artık
insan olanın başına gelene
hani sıkı bir şamar inmez de
refleks olarak bir tepki
büyümezse içimde
hep oluruna yürüyorum
ve hazırım her şeyi
olduğu gibi kabule
çoğu öfkesizim, tepkisizim
ne yapayım bu benim
bildiğin gibi
elimde değil işte.
…
2004
Gaip’e Notlar II (Yaşlanıyor muyum Ne?)
…
bayılıyorum artık
eskiden güldüğüm filmlere
rastlamayım çaresiz birine
hele, hele mutsuz bir çocuk
ilişmesin gözüme
dayanamıyorum, bu yüzden
abone oldum bihaberlere
hiç bakamıyorum gazetelere
çok da kolay ağlıyorum artık
eskisine göre
yaşlanıyor muyum ne?
…
2004
Gaip’e Notlar III (Bahar Geldi)
Her neyse
bahar geldi seversin Mayıs’ı
sıcacık papatya bakışlarını
görmeliydin şu açan leylakları.
Özlüyor insan değil mi?
Kapatıp ışıkları kimi
dalıyorum düşüncelere
uçacak, kaçacak, çalınacak diye
aklım çıkıyor
sıkı, sıkı yumuyorum gözlerimi
bende kalan gizli saklı sevinçlere.
Değişen bir şey yok aslında
her şey bildiğin gibi işte, bende…
Fakat doğrusunu istersen
bazen korkuyorum yitmekten de
çok mu uzak orası memlekete?
2004
Gaip’e Notlar IV (Çok Kar Yağdı Buralara)
Herkes ne kadar çok şey biliyor
bir bilsen…
Herkes ne kadar çok konuşuyor
bir dinlesen…
Herkes ne güzel anlaşıyor!
Bir görsen…
Keşke ben de yapabilsem
çoğu susuyorum işte bu yüzden.
Sen…, sen, ah sen
ne zaman kar yağsa
düşersin saçlarıma, aklıma
döner yürürüm usul usul anılara…
Yazarım demiştim çocukluğum, güzelliğim
yazarım demiştim ama
ne zaman yazacak olsam
bir damla yaş düşüyor gözlerimden
bir de dua dudağımdan hatırana
yana yazıyorum sana kış ortasında.
2006
Geçiyor
Geçiyor
bırakıp şarkıları
mevsimi, denizleri
ve aşkları
ne varsa bırakıp
sözüm ona bize
geçiyor…
Nazı bize geçiyor.
Bekle diyor gelmiyor
geldim diyor durmuyor
dalgasını geçiyor…
Çekip sürmeyi gözümüzden
alıp gidiyor bizi bizden
geçiyor, geçiyor zaman
mütemadiyen…
2005
Geçmeyen Bir Mevsimmiş Aşk
Geçmeyen bir mevsimmiş aşk
yitimsiz ve direnen zamana…
Gözlerim takılı gökyüzüne
bakardım saatlerce sana
küçülürdü sonsuzluk
sen çoğalırken içimde
şuramda.
Kimi şarkı, türküydüm
benden bir ben taşardı sana
kimi hazin bir öyküydüm
benden bir ben düşerdi bana
gökyüzü hep orada dururdu
sense şuramda.
Gelip geçiyor mevsimler
yangınım da oluyor
üşüdüğüm de gecelerce
şiir, şiir kaçıyorum sana
ağlasam da, gülsem de.
Yüreğimden yüreğin taşıyor
geçmeyen bir mevsimmiş aşk
direnen zamana ve yaşayan
tam şuramda.
Bakamıyorum artık
gökyüzü yasak bana
hala orada duruyor mu acaba?
2004
Gel
Sırt verdim
arka oldum
arkam yok benim.
Yan durdum
yanın oldum
yanım yok benim.
Can bildim
canım oldun
gittin gideli
yarım yok benim.
Sen şiirsin
sen bilirsin
bu yüzden sana
gel bile diyemedim.
2004
Gel Ya da Gelme
Başkasın sen
yokluğunla bile
aşkasın
aşkısın sen.
Gel ya da gelme
aşka beş kalansın
ya da
aşkı beş geçe
farkeden ne?
2004
Gelincik
Eski bir kitabın sayfaları arasında unutacaksın
aklına gelmeyecek bir daha dönüp bakmak
aşkı uyutacaksın…
Büyüyecek çocuklar da, uçup gidecek zaman yine
…
bir gün beni çok arayacaksın…
2010
Geliyorum Sana
Bekle sevgili geliyorum
söndür ışıkları
yak mumları
kur sofrayı
çorba da yap bana
yorgunum, geliyorum.
Saçlarını aç, düşsün omuzlarına
makyajını sil
üstüne rahat bir şeyler giy
perdeleri de kapat
bekle sevgili, geliyorum sana.
2003
Gençliğim
Gecenin bir vakti
yalnızlığıma sarıp kendimi
dalıp gitmişken uzaklara
çalınır kapım usulca
terütaze gençliğim çıka gelir
haza beyefendi, sıkar elimi kibarca
göreceğim gelmiş, çok da özlemişim
oturur dertleşiriz başbaşa
hazır bulmuşken dökerim içimi ona
o da yavaş yavaş açılır bana
anlatdıkça anlatırız şurdan, burdan
bir kaç dost ve hatıralardan
en çok da benden ve ondan
ve tabi ki bir de çocukluğumuzdan
zaten kimimiz kaldıki evveliyattan
zamanı unutup ayrılamazken
ve birbirimize doyamazken
gün ağarmaya yüz tutar
sarılır, öylece kalakalırız bir süre…
sonra usulca gider geldiği yerlere…
2003
Gidelim Gönlüm
Uçtu gönlüm
uçtu da göçtü gönlüm
bu diyardan geçti
düştü gönlüm.
Ha dayan, ha gayret
kaç da kurtar canını
gülünü, sümbülünü
bu diyarda yanlış var.
Ezelden bilirsin de
adını koyamadıydın
hadi kıpırda vaktin dar.
Ha gayret gönlüm
ey şiir yüreklim
ey, ey, ey…
Neleri yutturdular bize
yutmaya pek hazırmışız biz de
hay bize, hey bize…
hey, hey, hey…
Eller el kalsın, beyler bey
biz çekip gidelim
gidelim gönlüm.
2004
Gölgem
Şu sükunetimin tülünü
çekiverse biri hani
sanki dağlar düşecek
denizler dökülecek.
Sen böyle değildin
ne zor bir adam oldun
diye söyleniyordum
tam kendi kendime
baktım sokakta üç köpek
hepsi birbirinden ürkek.
İrkilmişim gayrı ihtiyari
sataşıp, karıştılar karanlıkta
gözlerini seçemediğim
teferruatsız gölgeme.
Öyle korkusuz
ve öyle devasaydı ki
gölgemse
imrendim ona
çoktan kolaylamıştı geceyi
nasıl becerdiyse.
2005
Gönülle Hasbıhaller
Serde yiğitlik var dedi
benzemez hiç bir şeye.
Sen söyle gönlüm, sen dinle
verme sırrın eller diline
ağlarsan da, içine, içine…
Benzemezsin hiç bir mevsime
biraz delilik de var sen de
sen çal gönlüm, sen oyna
vurma içyüzün hal bilmezlere
gülersen de içine, içine…
Serde yiğitlik var dedi
benzemez hiç bir şeye.
Tüketme kendini gönlüm
ermez aklın dünya hallerine
senin suçun değil ki
karıştıysa izler birbirine
bu devran böyle gelmiş, gider
çakılın, kumun üstünden
daha çok dereler geçer
amma, dertlenme gönlüm
adam adamı seçer
illaki süreç billura meyleder.
Serde yiğitlik olsun
benzemesin de zaten hiç bir şeye
varsa sana, senden birileri
hisseden hani ve okuyan içini
sen tut sözümü, dinle beni
koş birbirinden güzel gönüllere
koyuvermek yok kendini
düşme içine, içine…
Ferahlan benim güzel gönlüm
feda olsun sana ömrüm.
2004
Gözleri Yoktu Gecenin
Uzanmıştım
havalandı perde
pınar kokulu bir serinlik
hissettim yüzümde
sonra rüzgarın önünde
su rengi şeffaf bir hare
geldiğini anlamıştım
koşup ışıkları söndürünce
odama doluverdi gece
fakat hüzünlüydü
hani versem içecek şişelerce
bak dedim, açtım perdeleri
bak da gör koskoca şehri
sana yanıp sönen ışıkları
koynunda büyüyen umutları
bak da gör dedim
sende hayat bulan yıldızları
bir kadeh kaldırdım şerefine
sonra bir mum yaktım geceye
ve yaşama sevincime
fark edemedi mumun alevini
anladım, yandım o anda
ağladı gözlerimden o da usulca
manasını bilmiyordu ışığın, rengin
çünkü gözleri yoktu gecenin.
2003
Gözlerin
Hükümsüzdür karanlık benim için
bir damlacık alev
bebek kadar masum şimdi.
Bilmeden manasını yokluğunun
titrer dudakları mumun
emer memesini katran gecenin.
Ne yapar bensiz gözlerin?
Bir duru yaştır bende ifadesi
ağlar sensizliğime
yiter anlamı usumda
tüm denizlerin.
2005
Gözlerinde Ben Olan Kadın
Görmesem inanmazdım
kendimi sende
bakışında kaldım
gözlerinde ben olan kadın.
Olura unutursak gün gelir de
aşktı bende adın
ve nerede başladığımı bilemediğim
nerede biteceğimi hiç kestiremeyeceğim
beni aşan bir derinliktim gözlerinde…
Aşka inanma gel de.
2005
Gözüme Görünme
Öyle aydınlık ki gece
şans tanımaz faili meçhule
ey karanlık
hangi deliğe girdinse
orada kal
ve bir daha gözüme görünme.
2004
Gri
Akla karayı seçmişim bilmeden
ortada griyi bulmak benim vazifem
soluksuzum çoğu, renksizim kimi
bu yüzden.
Geliyorsan doludizgin düşten, şiirden
hele bir de kalmışsan geceden, senden
griyi yakalamak kolay değildir
bir düşün istersen.
…
Kendimi, dünyayı çok sevmiştim oysa
daha seni bile görmeden.
Ben şansıymışım birilerinin
peki bu benim şanssızlığım mı?
Çıkaramadım birden
enmutlu koymalıydı adımı annem.
…
Adamın bilgesi dedi ki bir gün bana
“seni bıraksam yılanların mağarasına
bir zaman sonra dönüp varsam yanına
dost olmuş bulurum seni onlarla”
iyimi, kötümü şimdi bakar mısın şu lafa.
Adamın bilgesi kimdir?
Beni neden gül bahçesine bırakmaz?
Neden ben yılan, çıyanla dost olurum?
Ya dost olamaz da post olursam?
Sen olsan gelmez mi bir sürü soru aklına?
…
Neyse boş ver…
Çok sev beni demek geliyor içimden
baharı, kışın yağan ilk karı
beklediğin, sevdiğin gibi hani
inandığın kadar mesela bana
anlatabildiğim kadar seni sana
çok sev demek geliyor içimden
…ama diyemem.
Ansızın aklına geldiğim kadar sev en iyisi
fazlasını istemem.
2009
Gül Kokulu Sabahlarda Bir Çift Menekşe
Hercai akşamlarda
sevdim seni
janjanlı mavi gecelerde
değdi gözlerim gözlerine
ela karıştı kahverengime
güller örtünür, uyur uyanır
gülerdik birbirimize
gül kurusu şafakların
imbiğinden süzülür
inerdik yeryüzüne.
Gül kokulu sabahlarda
bir çift menekşe açardı
gözlerinde
buğulu, mahmur
biraz çekingen
ziyadesiyle sevecen
ne güzel bakardın
bana sen.
2004
Gülüm
Birkaç gün önce
bakkala uğradım
hastamız var kapalıyız
yazmış camına.
Bu sabah yine
sigara alacaktım
kapalıyız diyor
cenaze nedeniyle
nasıl olur gencecikti
gülüşü gözümün önünde
ölüm diye bir şey var
herhalde.
Canım çok sıkıldı
moralsiz gittim işe
üç kabadayı gelmiş şirkete
falan da filan asarız, keseriz
üç beş kelam ettim
anlattım güzellikle
gönderdik selametle.
Derken öbürü, beriki
ha şöyle, ha böyle
onları da gönderdik
güle güle.
…bu yapılır mıydı bize be gülüm
böyle bir aşka yakıştı mı ölüm…
adama da yakışmadı hiç.
Akşam uğradım bakkala
başsağlığı dilemeye
nasıl olur, neden diye
kapalıyız diyor
cenaze nedeniyle
ölüm diye bir şey var
herhalde.
2010
Gülümse
Hüznü yazar buğulu camlara nefesin
kıskanır hüznü yağmur gözlerinden
tüm yitik zamanlara isyanıdır bu
yağmurun ve gözlerinin…
Oysa hiç yitik olur mu zaman?
Bilerek ve isteyerek yaşar insan.
Kayarsın veya kayarlar yaşamından…
Yarışır damlacıklar kayar pencerenden
karışır tekrar, tekrar kayar kırık dökük anılar
beyninden ve ellerinden…
Ve yüreğini tutarsın her seferinde
düşecekmiş gibi yüksek bir yerden…
Birisi veya birileri
sımsıkı tutun demiş de sanki
bir şeyi ya da bir şeyleri
öyle çok sıkmışız ki
hissizleştirene dek ellerimizi…
Uzak düşmek bu, avucumuzun içine…
Dudaklarımızdan dökülmeyip aklımızdan geçen
üç beş hece kırılır, melodisi karışır düşünceme
hissedilmemişliğim kadar hissederim seni yüreğimde
aç avuçlarını, hadi sen de gülümse…
2005
Gülünce Dudakların…
Omuzlarımızda aşk yükü güzün
dudaklarımızda tebessümü
gözlerimizde kardeş payı
iki damla yaşı gülün.
Çocuktum hayal meyal daha dün
seninle çabucak büyüdüm gülüm.
Neye yorayım bilmiyorum
bir yıldız kaydı gökyüzünden
bir dilek tuttum içimden
hiç… bırakmamacasına.
Neye yorayım bilmiyorum?
Işığını kazıyarak aklımıza
bir yıldız kaydı gözlerimizden
…
yoksa sen mi ellerimden?
2008
Gülüşüm
Zamanı geldi artık
sessizce gidiyorum
uzaklara…
Yine doğacak güneşlerin sabahlarına
yeşerecek, çiçeklenecek dalların ağaçlarında
yağmur da düşecek, kar da yine saçlarına
şiirlerim senin olsun, gülüşüm senin
ve dünya ve sevdiğin neyim varsa…
Tek dudağının kıvrımını helal et bana
aklımda, alıp gidiyorum uzaklara…
2010
Güz
Güz
her bu safhasında ömrümüzün
aynı cüz.
Veda, kahrolası veda
bir yere gideceğimiz de yok aslında.
Güz
iki ters bir düz
eşittir koca bir sevda
ve daha, daha…
Bak ilk kar düşecek yakında
yolda kalacağız, öpüşeceğiz
yürüyeceğiz belki biraz daha
merak edeceğiz birbirimizi
sorgulayacağız kaderimizi
ve daha, daha…
Git veya
kalmasın bahara
gündem paranoya.
2008
Güzel
Uçarken güzel kuşlar
balıklar yüzerken
koşup, oynarken çocuklar
durduğu yerde ağaçlar
dönerken dünya
insan severken güzel
senin gülüşün ne güzel.
Her şey meşrebinde
zemininde, zamanında güzel
gerisi hariçten gazel
ne olur kırmadan yaşasak güzel güzel.
2006
Güzel Bir Gün
Öğleyin
Ne güzel bir gün
aydınlık ve umut dolu.
Işık içinde karşımdaki çınar
kuru dallarında güneş eğleşiyor
bunca zaman sonra ilk kez
yüzüyor kuşlar mavisinde
gökyüzü gökyüzüne benziyor.
– Sen de kafanı kaldırıp
biraz baksana dışarıya
– sen bak, sonra anlatırsın bana
benim derdim şu dosyalarla
– ben mi yanlış duydum?
bir kıpırtımı oldu içimde?
hissettin mi sen de?
– ya git kardeşim işine
– bahar ne demekti?
tebessüm ne demek?
– onu bilmem de
işim olmasa hani
sana şu yumruğum gerek
– yok, yok şimdi bana bir ayna gerek
gözlerim ne renkti?
bakışım ne renk?
dağınık mı saçlarım?
yerli yerinde duruyor mu
dudaklarım?
imge ne demekti?
buse ne renk?
– anladım niyetin beni delirtmek
– evet, evet hayır yani sen çalış
benim hemen bir ayna bulmam gerek.
Akşam
– ne güzel bir gündü
– yok o dündü
– hayır bugündü
– dündü
– bugündü
– dündü
– bugündü
-…
– neyse canım hadi sen çalış
bir gündü işte
ama güzel bir gündü.
2005
Güzel Günlere
Bir duygu
kaç yürekte
kaç dilde
bir çok nesilde
bugün bu halde
şikayeti bırak Hıdır
kendinle çelişme.
Yolu bulur su
inleme, gül
öfke, kin yakışmıyor
ne güzel oluyorsun
bak aynadaki resmine
ne güzel oluyorsun
bak yüzün gülünce.
Sen mi anlatacaksın
ben mi söyleyeceğim
bir duygu, bir olgu
birikim, oluşum ve netice
eğip, bükme, kırıp, dökme
yaşa be kardeşim efendice
sevdin ve inandın ise
yaşa sadece.
Güzellikten anlar herkes
ve bir gün güzel bir şey ekler
mutlaka ekler yeri gelince.
2009
Haklısın
sevdaların koyu kırmızı
rüzgarların neden bu denli sert
öfken neden bu kadar öfkeli
yanlışa mı bu tahammülsüzlüğün
yoksa doğruluğun mu taşıyamadığın
…
aslında biliyor musun, haklısın be
hasta olmamak elde değil
işte bu yüzden ben aptallığa vurdum
2003
Halkalar
Mesafeler kısıtlı, sözcükler sınırlı
iç içe çoğaltan kendisi insanın yanılsamalarını
bazen bir taş kadar olamıyoruz suya düşen
çoğaltan, çoğaltan, çoğaldıkça çoğaltan halkalarını…
İçsellik ah, uçsuz bucaksız ama daracık bazen
hayata dair ve sıradan bir çember kimi
ki hep ezber, gelmeleri ve gitmeleri
senin için diyorum, senin için kırmalı zincirleri.
Hayretlerim kendime, alkışlarım kendime bugün
sen bir şövalyesin dediler, bu da bir oyun
alelacele itildim sahneye… hay ben böyle rolün
üstelik iki numara büyük geldi gömleği dublörün
ben şaşkın, adam çıplak ve tabi alkışlar: şak, şak,
şak…
Böyle mi yaşanır tutkular, kınında paslanmış
suskumla?
Nagalip yüreğim, kazanmak istemem ki,
hırpalanmışım
küçük, büyük savaşlarda…hayatın içinde hep bir
savaş var
hiç anlayamayacağım, benim gönlüm hep
uzlaşmaktan yana oldu
çemberimin içi halkalarla doldu anlayacağın.
Bir çember ki hep ezber, gelmeleri, gitmeleri
ya hayaller?
Onu da ya dizeden aşıracaksın ya da geceden
ah… hayaller, imgeleri insanın, erişilmez düşleri
senin için diyorum, senin için kırmalı zincirleri.
Ne kadar çok büyütmüşüm/küçültmüşüm gözümde
kendimi
hayretlerim kendime bugün, hayranlığım evrakı
metrukelerine
bırakmak var çamurunu ruhumun, bırakmak ellerine.
Dokunabilir miyim düşlerinize?
2007
Hayal ve Gerçek
Sana bakarken
bir kadın canlandı hayalimden
dimdik ve mağrurdu başı
bakışı sert, çatıktı bir kaşı
sımsıkı toplanmış sonra örülmüş
ama çok uzun değildi saçları.
Sana bakarken ilk kez görüyor gibi
bir kadın canlandı iri gözlerinden
bana bakışındaki hüzünden
senin hayalini kurdum ben sana bakarken
çok güzeldin, güzelsin gerçekten.
Ne kadar çok bana aittin ve ben sana
seni keşfetmek beni anlamak gibi
yeniden.
2009
Hayal ve Perest
Büyür
kalp çarpıntılarımın
dalga boyu
bir siren öncesi
sessizlikte…
Büyür
gözümün bebekleri
karanlığa yürür bakışlarım
bir projektör tarayışı
çaresizlikte…
Az sonra içeride
bir koşuşturmaca başlayacak
ve bir fısıltı yayılacak
kulaktan kulağa
mahkumlar arasında
“Hayal ve Perest firar etmiş”
diyecekler
oysa ben salıverdim
bilmeyecekler.
2004
Hayali Bende Saklı
Bir hayalin var bende saklı
ne kadar güzel hiç bilemeyeceksin.
Bakışın var, bende farklı, bunu sen hiç
göremeyeceksin.
Gözlerimin içinde kaldı gözlerin, yüreğimde dokunuşu yüreğinin
sevince yatardık, düşler uçururduk birbirimize,
nerelerdesin?
Bir sevişin, bir sarışın vardı, kimler aldı, şimdi nerede ellerin?
2006
Hazan
Erguvana hibe ettim
gözlerimden öptü diye
mor salkımdan aşırdığım aşkı
ve sana en güzel bakışımı…
Buğulanır şimdi gözlerim
morarır dudağımda bir şarkı
böyle vedasız ve apansız
ezer geçer ruhumu leylakların hazanı.
2005
Hazan Şarkıları
Oldu olanlar
geçti geçenler
takılı kaldı namesi aşka
telde sazın.
Hükmü kalmadı artık
sevda ile tutuşan yazın.
Uslan deli gönlüm
tüketme ömrümü uslan.
Hazin güftesi hazır
bestesi rüzgardan
sararan yaprakların.
Aşk ile karşıla mevsimi yine
söyle gönlüm söyle şevk ile
vakti zamanıdır
hazan şarkılarının.
2004
Hazır Bu Ateşle
Korkma
hadi gel
güneşin battığı yere
yangınına gidelim
bir çift körük yürekle
hepten yakalım denizleri
veya yanalım hepten
hazır… bu ateşle.
Ya da kork, gel yine
bir kayık
bir çift yürekli kürekle
geçelim bu denizden
her gün doğacak olsa da
geçelim tunçtan tepelerde
ardında yiten güneşten
hazır… bu ateşle.
Bu defa
bir dilek tutmayalım
bir düş de kurmayalım
sarılıp ağlayalım sadece
son kez ve özgürce
hazır bu ateşle.
2004
Hazin Bir Hikaye
Dan, dan, dan…
Dört nala koşuyorken
Tam 12’den, can evinden
Vuruldu zaman
Toz ve dumandan
İbaret kalıverdi
Tüm yaşanan…
Fazla hisli
Fazla yüklü
Fazla düşünceli
Fazla işli, güçlü…
Fazladan fazla biriydi
Fazla, fazla yaşıyorken
Ve aslında gitgide azalıyorken
Kopuverdi pamuk ipliği
İnceldiği yerden
Kim bilir hangi detayda
Takılı kalıverdi birden?
Son kez kurdu saatini
İmkansız zamanlara
Ve kayıtsız, ve dingin
Bıraktı kendini rüzgarlara…
2004
Hercümerç
Okyanusun ortasından
kalkıp da dünyayı yutan
dalga
koynuna düşen dalgıcı
yaşamın pamuk bulutlarına
kaldırıp atan dalga
şaştım da kaldım senin
adalet anlayışına!
Hiç mi acımadın canlara
o canım çocuklara
niyeydi, kimeydi bu öfken
ey anakara?
Anladık ‘hercümerç’
genlerinde var da
bundan böyle
ben nasıl ana diyebilirim sana?
2004
Hiç
Böyle durumlarda nedense
bir noktada hiçsin işte.
Hani çok yalnız hissedince
hep zamansız bir kar tozar ya içimde…
Çocukmuşuz önceleri
iyi niyetli ve hayalci
uzak mevsimler gibi
hem bahar yürekli
hem deli.
Geçiverir gözümün önünden
hep aynı film şeridi
ve eski tebessümlerim karışır
yeni hüzünlerime
soğur, üşür ellerim fikrimce…
Haykırıveririm filmin bir yerinde
yok canım hiç de bile
her şeye rağmen ne güzeldir
avuçlarını ısıtmak nefesinle.
2005
Hiç Değişmediler
Bebektiler
ağladılar önce
sonra güldüler
emekle, sebatla
kıpır, kıpır yürüdüler
ve görmeyi öğrendiler
göre, göre bitiremediler.
Bir gün
bakmayı keşfettiler
baktıkça hissettiler
hissettikçe
aşka geldiler
başka, başka gördüler
bazen bakakaldılar
bazen görmezden geldiler
ama hiç değişmediler
onlar gözümde hep
bebektiler.
2004
Hikaye
…
geçmiş bitmiş midir?
yaşananlar beyhude?
gerçek değiliz
hilafsız hikayeyiz o halde.
bakırdan gök, sarı biraz belki
yok yok turuncu ateşi ayrılığın
kahretsin ne fark eder ki.
kızıl bir sancı da denilebilir
yuvarlanıp karşı tepeden
düşer en uzak evlerin üstüne
yangını yüreklerimize.
tabi ya bu son gurup
bakakalırız durup.
sönerken hayallerimiz ufuk çizgisinde
birer ikişer çoğalır ışıkları şehrin
yıldızlar çoğalır gökyüzünde.
evet evet kızıl bir sancı
yittiğimi bilmek yüreğinde
ve turuncu ateşi ayrılığın
içime işler, kanına gecenin
silinmez saatlerce.
tabi ya bu son gurup
öylece… bakakaldığım durup.
tenimde tuzu dudaklarının
bir yanım güneşten kalma
çıplak ayaklarım ve sıcak
duvarlar kadar hissizim hala.
gözlerimizin pırıltıları gelir aklıma
çocuksu ve teri gibi denizin hani
sevişir ışıltıları bakışmalarımızın
ruhlarımız sevişir
uzak, çok uzak… bir koyda.
bizi böyle hatırla…
gecenin bir vaktiyim
sabahın dördü belki
kahretsin ne fark eder
hiç kıymeti yok ki.
2008
Hikayemiz
Ben
sevgi ekerken
sen
sevgi biçiyordun
aynı toprağın işçileriydik
farklı mevsimlere
düştü hikayemiz
hani bir somun ekmekti
düşlerimiz?
Benim ellerim yeşil
senin ellerinde güze meyil
kırağı çaldı ikimizi de
zamansız tükendik biz.
2005
Irmaklar
Irmaklar bilmez akıbetini
alır götürür hayat
yazgısıdır takip etmek
alnının çizgisini.
Bu yüzden taşar ya
kimi kaçar ya yatağından
hani değiştirmeye çabalar
kaderini.
Sen… içinden
ırmağım geçen kadınım
sen… içimden
ırmaklarca akanım
sır kalalım ki
sonsuz olalım
biz seninle
denizlerde buluşalım.
2004
İkimizin Düşleri
Bildiğim her şeyi unutmak
ya da hiçbir şey bilmediğimi anlamak gibi
çok farklı birbirinden veya aynı her ikisi
bir sürü yol varmış yürünecek meğer
ve aynı yere çıkıyormuş hepsi.
Bir an geliyor, karışıyor ayak izleri
çok fark ediyor ya da hiç fark etmiyor
bir sürü insan ve yol hikayeleri…
Yanılmak gibi, yanılmak da değil usanmak belki
evet usanmak gibi doğrulamaktan kendimi
böyle bir mecburiyetim varmış gibi.
Bildiğim her şeyi unutmak
ya da bir seni hatırlamak istiyorum
gökle çayırın birleştiği yerdesin
alnımın yazısı, ufkumun çizgisi
heybemde biraz azık var ve ikimizin düşleri…
Eskiden kalma bir sevinç şu taze bahar
mavi ve yeşilin her tonunda sızar mevsim içime
ve içimden her yol sana çıkar
geliyorum bekle sevgili.
2005
İnanılmazsın Benim İçin Hala
Bir mucizeydi
sanki birlikteliğimiz
hep bir ağaca dayanmış
bekliyordu beni kaçışımıza
süslediği rüyalarımda.
Küçük dünyalar bulmaktı
özlemimiz, düşlerimiz…
Özgürlüğüydüm onun
fiziğe karşı koyan
ve özgürlüğümdü
beni benden uzaklaştıran
çocuktum oysa…
Ne de çok istemiştim
fakat bir bisikletim
hiç olmadı benim.
Şimdi karşımda duran
kimsenin yüzüne bakmadığı
şu iki tekerlekli güzelim
ben büyüdüm, küçüldü dünya
sen hep çocuksun oysa.
Seninle kaçmak vardı şimdi aslında
çocukluğuma
inanılmazsın benim için hala.
2004
İstanbul
Sene 1969
Harem, sabah saat 9
deniz de bilmezdim, martı da görmemiştim ömrümde
çocuktum tanıştığımda şehrin ile
nereden bilebilirdim ki ip atlıyordun mahallende.
Çayla, beyaz bir simit tutuşturdular elime
işte İstanbul dediler
doyur karnını çocuk, çabuk ye.
Bir sürü arabayı, kamyonu, ne varsa yuttu vapur
yerinden fırladı çocuk gözlerim
masallarımdaki diyarlardan, rüyalarımdan
Ayşen ablamdan bile daha güzeldi
nasıl bir şehirdi bu İstanbul?
2005
İster misin?
Gidelim
götüreyim seni buralardan
küçük bir sahil kasabasında
küçük bir evimiz
güneşli bir bahçemiz
bahçemizde bir salkım söğüt
gözlerimizde biraz deniz
ve uzaktan geçen gemilerimiz
olsun…
İster misin?
2004
İyidir Evlat
Selamı sabahı biliyorsan
doğruyu eğriden ayırıp
sağlam basıp yürüyorsan
iyidir evlat.
Doğru birdir, yanlış çok
aklını dinç tut, bak karnın tok
kıymetini anlıyorsan
iyidir evlat.
Karışık adamın karışık işleri olur
barışık adamı doğası korur
haddini, hukukunu sorguluyorsan
iyidir evlat.
Hiç bilenle bilmeyen olur mu bir?
Okumayı, öğrenmeyi seviyorsan
saçmalıklara gülüp geçiyorsan
iyidir evlat iyidir…
Daima emek ister her zerre
emek demek iyi niyet ve gayret
çalışmalısın, gerisi ya nasip, ya kısmet
mazbut bir yaşamı özlüyorsan
iyidir iyi evlat…
Kolay olmadı bu zamanlara gelmek
çıplak ayak, yamalı pantolon ve gömlek
bu millet var ya bu millet; mucizevidir
ve karıncayı bile ezmez asla hiç unutma
böyle bir Vatan da bulunmaz dünyada
hissediyor ve anlıyorsan iyidir evlat.
2006
Kadın Yılma
Zamanın bir yerinden durdum bakıyorum
haykırış mı bu seninki, öfke mi hayata?
Kılıç ne?
Ya kılıcı hiç almayacaksın eline
ya da veryansın edeceksin taktıysan beline.
Bırak…
Güller topladım bak saçının her teline.
Sen
dizlerinde bitmez dermanı yüreğimin
dizelerinde savrulurum kimi doğrulurum yerimden
acıları büyütme koynunda kadın
büyütme ki küçülsün acı insana ettiğinden.
Değişsin bu yazgı artık, unutalım
unutalım ki uyutalım…
Sen baharı getir bana
sen umudunu savur yaz kanıma
ki kaynasın sevgi damarlarımda
kadın kokunla…
Sen
biliyorum çok ağladın yazgına
yedi yerinden vuruldun
her seferinde
sözüm ona adamlığa
kırkı tutmaz yerini bilirim
herkes bilir
yılma…
Bugün ne kadar da güzelsin
öfken bile bir başka yakışır dudağına
hadi, hadi baharı getir sen bana.
2007
Kadınım
uzaktı kendini seherlerine adadığın şehirlerin hep bana
dilinde ezgisi acı aşkın, alnının çizgisi yakındı yazgıma.
gecenin bir vakti kadınlığın sana soyunduğunda geldin
kırık dökük anılarınla, dudaklarımı bastım yaralarına.
acımadı hiç canım, bir öpücük düştü yüreğimden
alnına
duaydın ruhumda, bitmeyen umutlarınla yitmeyen
asla
yeniden hissettim sanki, sevdim her şeyi seni
anlayınca…
2008
Kar
Gözlerinde sonbahar kokusu
Gözlerimde alabildiğince kar
Kederi hüzne, hüznü sevince
Geceyi heceye, heceyi dizeye
Seni bana kar…
Kim bilir?
İçinden belki bahar çıkar
2005
Karartma Geceleri
I
Ağlama gülüm
ağlama
yüzüne vurur harı
bilirim kendimden
yüreğin dağlanışını
dalın, yaprağın bile aymaz
okşadığım dikenlerin bilmez
sana kanadığımı.
Sırra kadem
bir denizsin içimde
bir olmazdan…
bir bilinmeze…
bir damla su
olmak isterdim oysa
gül teninde seninle.
II
Sen ağlama diye
kuruttum pınarlarını
gözlerimin
kabarışına yüreğimin
köpürüp, delirişine
iç denizimin
sen ağlama diye
kararttım ışıklarını
gecemin.
Uçsuz bucaksız
ıssız bozkırlarca
uzanır kimi
yalnızlığın iki kişilik
kavuşmaz coğrafyası
kavurucu çöl sıcakları
ya da buz kesen
ekstrem iklimlerce
işler iliklerine
yakınsanır aşk böyle kimi.
Sen ağlama diye
sakladım kanayan ellerimi.
Yükledikçe hasreti
hüzün işçileri
zincire vurdum
kasvet gemilerimi
sen ağlama
görme diye bu hallerimi
bekledikçe seherleri
geçmedi zaman
uzadıkça uzadı, bitmedi
ruhumun karartma geceleri…
2004
Kelebek
En karanlık sokağında şehrin
kaybetti izini dün gece
en karanlık köşe başında
ve en sessiz bir anda
bırakmadan yüreğini oracığa
düşündü, hayat bir gündü o da bugündü.
Son bir gayretle bakındı
meyletmek istedi gördüğü ilk ışığa
olmadı.
2005
Kendimden Biliyorum
Biliyorum canım
kendimden biliyorum.
Düşünüyorsun
bakıyorsun aleme
gördüğün gibi işte
herkes kendi aleminde.
Peşinden koşulanları
izliyorsun hayretle
ben masal mıyım acaba?
diyorsun kendi kendine
kaçıyorsun içine
ve içinde senden birine
özlüyorsun sessizce.
Çağlayanlar patlasa da
ruhunda kimi gecelerde
ama dışından bakınca
hep sessizce
ve diyorsun ki
değer, aşka değer
böyle iliklerinde hissedince.
Mevsimler dokunup
geçerken yüreğine
sende yer eden çizgileriyle
her mevsimsin sen
aşkın mutedil ikliminde
ve sevgi dolu bir bakışın
nefis döngüsünde…
Biliyorum canım
kendimden biliyorum
buğusunu gözlerinin
dudaklarımla siliyorum.
2004
Kendini Tamamlar İnsan
Bu gece
ne kadar masum olabilir?
Deniz sinmiş üzerime
fırlatıp ayakkabılarımı sabahında
yürümüşüm… kum, taş ve tuzdan
ayaklarım acımış… yürümüşüm
içimde bir yangı…
Dudaklarımda öfkesi, küfrü denizin
aklımda bir balık sürüsü yanılgı
peşim sıra martılar, tıka basa doydular.
Yürümüşüm… zaman, mekan, yalan
yürümüşüm… uzaklara
çok uzaklara aşktan
araya sora buldum kendimi
ne kadar da öteymişim buradan.
Bu gece benim kadar masum olabilir mi?
2006
Kırmızı Balık
Seneler önce
bir deniz mevsiminde
balığa heveslendim
bir keresinde
doğru kayalıklara
salladım oltayı suya
hemen yetişti
kırmızı bir balık ucuna
özenle çektim yukarıya
bilmem kimdi, kimlerdendi?
Ama güzel mi güzeldi
alıp attım geriye
attım ama
hep aynı balık
tekrar, tekrar geldi
belki beş kere
salıverdim her seferinde
ben balık, o balık
bakıştık alık, alık
dedim sığamadın mı
koca deryaya a balık
kimden kaçarsın
burası oradan kalabalık.
Dedi kısmetinim.
Düşündüm
pervasız iğneyi
ucundaki çaresiz yemi
bir de kendimi
fırlatıp denize oltayı
istemem dedim istemem
ben böyle kısmeti.
2004
Kırmızı ışıkta cama yüzünü yapıştıran küçük kız
Kırmızı ışıkta cama yüzünü yapıştıran küçük kız
kocamanmış burnun, dudakların da kocaman.
Minik ellerinin arasından bana bakıyorsun gülerek
sen baktıkça donuyor adamlığım kırmızı ışıkta
duruyor sanki zaman sen baktıkça öyle öfkesiz
eriyor adamlığım gitgide eriyor oracıkta…
Derken kornalar çalıyor arkamda, kızıyor insanlar
hızla basıyorum gaza, kara gözlerin çakılıyor aklıma
cama çıkmış yüzünün izi, benim içim dışıma.
Nihayet varıyorum işyerimin kapısına
biraz öksürüyorum önce, ses kontrol, evet iyi
ciddiyet yerinde, biraz tebessüm
selamlaşmalar, naber Cafer?
günaydın Fatma Hanım nasılsın?
İyi günler Yusuf…
Başladı oyunumuz, önce şirketi
sonra Vatanı kurtaracağız bugün de.
Odama geçip oturuyorum
iyice sıkmışım, kasmışım kendimi
mendilin düşüyor buruşmuş avucumda iyice
ben hiçbir şeyi kurtarmak istemiyorum bugün
seni düşündükçe.
2007
Kriz
Pespembe duyguların
yumuşacık kıvrımlarından
su gibi kayarken
türlü edayla
üleşip bulutları, güneşi
yıldızları ve düşleri
mavimsi süzülüp
yeşilimsi gülüşüp
öpüşe, koklaşa
doyarken aşka
kitabını yazmış gibi
pek emin ve bilmiş
tavırlarla
nasıl oldu anlayamadan
irkildim sana benden maada
bir gülüş, bir bakışla
faraza hani olur ya…
Sarsıldım çiğ bir kuşkuyla
düştüm bu dipsiz kuyuya
yandı yüzüm, albastı
sıçradı içime
kırmızısı kıvılcımın
bir ateş tohumu kalmış ki
hala küllerimde
kımıldayıp parladı
ben üşüyüp, buz kestikçe
yangını sardı da sardı…
Hani nesli tükenmişti
bu vesvese kuşlarının içimde
alayı havalandı, çarpındı
çırpındı alevler içinde
yüreğim hırpalandı
kıskançlık krizleriyle.
Haklısın
olmadı vallahi bence de
yakıştıramadım kendime.
2004
Krizantem Ayrılıklar
Onca öfkeyi, küfrü
yedin, sustun, pustun.
Sihirli bir ömrü yuttun
mutlu musun ihanet?
Nükseder daima
bu öyle bir illet.
Sana ateşten sözcükler
sana şehvetli öpücükler
yalandan gülücükler…
Krizantemler sana
kan ağlayan içimden
sana teessüfler…
2010
Kukla (cı)
Küsmekle küsmemek arasında
aklını veremiyor ellerine
gülmekle ağlamak
koşmakla durmak ortasında
hükmedemiyor elleri iplerine.
Kıpır, kıpır kıpırdamalı
taklalar atmalı oysa
gülmeli olur olmaz
saçmalamalı hatta
ve güldürmeli illaki
hani bir kukla(cı) dan beklenen ne varsa…
Fakat tutulmuş ellerine
kasılmış, yaşlanmış, yorgun elleriyse
haykırmakla susmak arasında
düşmekle düşmemek ortasında
bıraktı bırakacak iplerini
yığılıverecek olduğu yere
bir varmış bir yokmuş diyecek
belki son bir gayretle
uçurumlarından şimdiki zamanların
kayıverecek mişli geçmişlere…
2004
Leylaklar
Şu karşımda duran leylaklar
bence çok mutlular
daha yeni doğdular
hep izledim
doğarken hiç ağlamadılar
biraz rüzgardan
biraz yağmurdan oldular.
Böyle pembeden erguvani
çocuksu sevinçleri
ve aşkı tetikleyen gizemi
acep kimden aldılar?
Galiba
menekşelerimle de akrabalar
bakıyorum da
şu karşımda duran leylaklar
ne kadar da kaygısız ve doğallar
yaşama ne de çabuk
adapte olmuşlar
hayatı hiç sorgulamamaktalar.
Kimi kıpırtısız
kimi rüzgarla rüzgarlar…
Dünya yalanmış, zaman darmış
aşkmış, riyaymış, paraymış
falanmış, filanmış…
Ne kadar da yabancılar.
Şu karşımda duran leylaklar
bence çok mutlular
bilmem ne kadar farkındalar.
2004
Meddücezir
Zormuş, gece zor…
Bir sihirli sözcükmüş
aralayan kapısını düşlerinin
gel… ve ver elini mendirek
alesta bir kayık, şiirden, iki de kürek
o yıldız benim, şu yıldız senin
sevişirdi ruhlarımız sabahlara dek…
Yorgun düşüp çekilince yürek
zormuş gece zor, hece zor…
Bir sihirli sözcükmüş
kilit vuran kapısına düşlerimin
git… bir an gelip aklına düşecek
yükselip, dirilirken deniz bedeninde
haykırışlarına karışacak adım nefesinde
bir kayık, şiirden, iki de kürek
ver elini mendirek
geleceğim…, yine geleceğim sesine…
2006
Merhaba Meleğim
Çok zaman geçti
iki satır yazmayalı
halini hatırını sormayalı.
Merhaba meleğim
nasılsın iyi misin?
Caminin demir kapısına
dolanmış hanımelleri
duruyor mu acaba?
Bir damla balı olurdu
seni beklerken
nerden geldiyse aklıma.
Çabucak geçti bu yıl da kış
çocuklar büyüdü epeyce
anam babam yaşlandı iyice
zaman öyle hızlı geçiyor ki
hala çocuk sanıyorum kendimi
çocukluk mu kaldı be kızım
yaş dayandı elliye, gülme.
Senin kiraz dudakların var tabi
çatık kaşların, örgülü saçların
kırmızı çiçekli askılı elbisenle
sen gelince
hep çocuk ve masumum.
Zaman durur, erir gider hatta
senelerce…
Ne saftım en iyi sen bilirsin
ah hayat kötü edemiyor iyi adamı
balı diyorum hanımellerinin
kapısı hani caminin
yorgunum, çok yorgun meleğim
hala çocuk ama ve sıcacık ellerim.
2010
Mihrap
Daha çabuk ağlayabilirler
çünkü daha önce anlayabilirler.
Durur dinler sen söyleyince hırçın sular
tıyneti senden akmanın ve güzel bakmanın hayata
canıma can analar, canım feda olasıcalar…
Hep bir adım öndeydi bence kadınlar
mihrabımsınız, ellerinizde şekilleniyor yarınlar…
2006
Mutlu musun?
oysa
karşıydık savaşa
peki neden
savaştık yıllarca?
ben kazanacakken
aydım mutsuzluğa
kaybettim ve bittim
kurtuldum
sen kazandın
mutlu musun?
2004
Mutluluğun Tarifi
…
bir tülün ardından seçiyor gözlerimi gözlerin
hakkımda bilmediğim her şeyi bilir gibisin…
kederlerimiz buluşuyor aramızda bir yerlerde
toz duman hava, toprak karışıyor rüzgara üryan
dönüyor, gözümün önünde hızla dönüyor zaman
kokusundan biliyorum yağmuru
seni ruhuma dokunuşundan…
geçmişe dönük yüzüm yine
…kronik, ironik bir tutku…
doyumsuz güzellikler de vardı hüzünler de
en çok da ben
gizlerim gizli içinde…
bir saçak altı, belki bir sırt dayanacağım
kalmış mıydı acaba bir yerlerinde?
peki ya sen, sen nerelerindeydin hikayemin?
geçtiğim yollarda hiç yok muydu ayak izin?
tuttuğum dileklerde tütsüsü dualarının?
hiç öpmedin mi sen beni düşlerinde?
kim bilir kaç hazana soyunurken gizli bahçende
hüzünleri giyiniyordum ben defalarca köşemde
nerden bilebilirdim ki?
sormaz mıydım saçına düşen kar tanesinden
mutluluğun tarifini…
gizli ve hareli bende gözlerin
çok derinsin
zamanın çok gerisinden
çocukluğum kokulu
ve çok ilerisinden aklımın ermediği kadar
mucizevisin…
kederlerimiz buluşuyor aramızda bir yerlerde
toz duman hava, toprak karışıyor rüzgara
bir tülün ardından seçiyor gözlerimi gözlerin ıslak
gözlerin yarı çıplak…
sana koşuyor satırlarım düşünmeden çabucak
sana koşuyor yüreğim üryan…
utanmıyorum çığlığımdan…
sığlığımdan…
2007
Mutlusun
Sonu yok sevmelerin de
sevmeler gelmek değil ki gidesin.
Gecelerin olur hani karışıp karanlığına
kendini kaybediverdiğin
geceler senin değil ki ölesin…
Hiç denizin oldu mu senin?
Hani aklında sonsuz
ve dudaklarında biraz nem
içmekle bitiremediğin…
Nereye gidersen git, gözüm arkada değil
bendeki kadar mutlusun…
2006
Mutluyum, Mutsuzsun, Mutsuz
uyuyamıyorum
mutsuzluk kol geziyor
dört bir yanımda…
yok öyle değil
ben mutluyum
yani öyle biliyorum
yıllar yılı.
mutsuzluk dediğim
seninki…
onunki…
ötekilerin, diğerlerininki…
hem içimde
hem dışımda
gibi…
yoruyor beni, çok yoruyor
gülmeyi ben unutturdum
dünyaya sanki.
2010
Naçizane
Geç gülüm geç
pişmanlıkları geç
pişmanlık balçığa benzer
içinde vahlar, tühler yüzer
takılma keşkelere fazla
kocaman bir adımla geç
dilinden anlamazı
kadrini, kıymetini bilmezi
geç gülüm geç
bir kalemde geç.
Yol uzun, bazen sarpa sarar
dostunu, adamını iyi seç
seç gülüm seç
çok fazla ciddiye de alma
ne hayatı, ne kendini
ne de kimseyi
bazen kendinle de dalganı geç.
Ben söyledim, naçizane
kafana uymadıysa
geç gülüm geç
beni de geç
tek kendinden geçme de
neden geçersen geç.
2003
Nasılsın İyi misin?
Bir yıldız gözler beni
yüzümü, ellerimi
bir yıldız saatlerdir
bekler onu fark etmemi.
Sonu gelmez ışıkların
bitiremem geceyi
birleştiremem iki heceyi.
Nice sonra göz göze geliriz
orada bir yıldız, yapayalnız
sorar halimi.
2006
Ne Anladık
Aklımın irili ufaklı çakıl taşları
yundu, yıkandı deli yağmurlarda
denizi de içtik, susuz da kaldık
kimi beydik, kimi hırpalandık.
Diyorsun ki, iyi de baba ne anladık?
Hem hiç bir şey, hem çok şey
galiba sadece insan olmalıydık
işte bunu anladık.
2003
Ne Oldu O Irmaklara?
Irmakların vardı
sürükleyen peşinden ruhunu
kopup giden usundan
yıkmadan yıkayan gecelerimi
ırmakların vardı dupduru…
Ya deniz olurdun bulup bir yolunu
ya da dudağımda duası yağmurun kupkuru
her ne olursa olsun sırılsıklam ve hep umut dolu.
Mayıs çiçeklerim özlerdi kokunu dünden gönüllüydük
aşka
yüz kere solar, bin kere açardık akşamdan sabaha
balık olmak da güzeldi seninle aynı oltada
hasretine asırlarca yaklaşmak da gecelerin ortasında
zira sonsuza açılırdı asırlar, sonsuz avuçlarıma…
Şimdi ses etmeyen ve kendini dinleyen küçük bir göl kıyısında
düşünüyorum da, ne oldu o ırmaklara?
2005
O Gün
günlerdir yolunu gözledim
her sabah giyinip kuşandım sana
güller aldım, şarkılarımızı dinledim
etrafı topladım, ekmek ısladım kuşlara
güvercinler geldi üşüştü, sen gelmedin
ne kadar özledim, bekledim bilemezsin…
bir gün görmesen duramazdın
ne oldu sana?
günlerdir uyku yok gözlerimde
öleceğim kederimden
aklım almaz bitti desen de
bir gün anlayacağım
ve inanacağım
ben de…
o gün
ben yine ben olacağım
herkesle güzel güzel konuşup
anlaşacağım.
güleceğim hatta
umutla bakacağım hayata
yakalayacağım bir ucundan
kaçırdığım ne varsa.
o gün
ben yine ben olacağım
sen olmayacaksın yanımda.
2010
Ölümsüz Aşk
Adı gündüz
huzurlu, tebessümlü
biraz çapkınca
aydınlık, hoş bir yüz.
Akşam kızılı cazibesiyle
neye uğradığını anlayamadan
ayartıverir ak pak geceyi
gün batımında alıverir koynuna.
Gözleri yıldız yıldızdır gecenin
gerdanında mehtaba çıkar sevgililer
o ise çoktan kaybolup gitmiştir
adı gündüz
görünüşe bakılırsa, biraz vefasız.
Ha geldi ha gelecek bekler
saatler ilerledikçe ilerler
bir de çekip gidince son sevgililer
yanar içi, kararır gecenin
yer, gök, tüm alemi alır koynuna uyur.
Tan vakti sevgilisinin öpücüğü ile uyanır
fakat şimdi de artık onun gitme zamanıdır
adı gündüz kim demiş ona vefasız
her kısacık buluşma doyumsuz bir sevişme
her sevişmeleri bir vedadır
ayrı zamanlarda yaşarlar
sabah akşam birbirlerine koşarlar.
İşte onların hikayesi, ‘gece ile gündüz’
gerçek bir aşk bu, ölümsüz. 2003
Öz-gül-lük
Bu doğuşum benim yaşama sevincine
öylesine çok ve biteviye…
Bu gözlerim, bu ellerim, bu yüreğim
ve bu fikrim, ne bir halel gele, ne bir zarar vere
ki adı aşk, adı sevgi, ezeli, kimseye has değil ve
ebedi
sadece ve sadece insan olabilmek üzere.
Bu denli basit, bir o kadar zor
bir tüy kadar hafif, kimi sığmaz kelimelere…
Bitmez insan, bitmez inan
özlemek, düşlemek, sevmekle…
Alay eder aklı sıra
şu fukara şehrin ışıkları benimle
bilmezler, bilemezler
ne kadar mutluyum hayalinle
yürürüm, yuvarlanırım
aklımın yasaksız çimenlerinde
kendime geçer sözüm bilmezler.
Ağlar, güler, uyur tutuksuz
bir çocuk her daim içimde…
Ve uyanır zamanı geldikçe
aldırmadan uyu demelere
sadece kendi özümsedikleri
ve tüm yanlışlarına karşın yaşamın
en somut fakat masum sevinçleriyle…
Bu seni sevişim benim işte
öylesine çok ve biteviye
doğuşu kadar insanın
doğal ve ölümüne…
2005
Saat Beşyüze Dokuz Var
Ruhumda yağmurun sesi
alıp götüren düşsel bir ezgi…
Beşyüze dokuz var şiirimin saati
başka zaman yok sanki şimdi.
Yaşandı ne varsa ve yazıldı hatta
söylesin yağmur ben dinleyim
vakit kalmadı aşka.
24/09/2005
Salıver Tutsaklığını
Benim olsun günahları
gözlerinin.
Koyu bir denizde
yakamoz kırılmaları misali
pırıltıları bakışlarının
bulutlarda yağmur arayışı
dokunuşları ellerinin
benim olsun.
Ayaz gecelerde
güneşe özlemle
yandığın üşümüşlüğün
uykusuzluğun
geciken baharlarda
suya hasret nehirlerince
susuzluğun
benim olsun.
Mevsimlerce özleyişin
yollarımı gözleyişin
gözlerinden bana süzülüşün
benim olsun.
Dudağımdaki gülüşün
türkülerim, şiirlerim
hatta özgürlüğüm
senin olsun
salıver tutsaklığını
zindanların benim olsun.
2004
Sana Yaz Yüreğim
Nisan
havada yağmur kokusu
serin bir akşam
içimde sen buram, buram
kor ateşten bir gül
sana yaz yüreğim
şu taze bahardan…
Susadım
dök tepemden aşağı
denizlerini avuçlarından
aşkın okyanus
sana az bu yüreğim
süzül semalarımdan
yağ bana bulutlarından
koynuma dol, benden taş
ak, ak… dudaklarımdan
bir tatlı huzur sevdan…
Bana yaz diyorsun
güvercinler uçurdum
haber saldım kanatlarından
almadıysan
sana yaz yüreğim
şu taze bahardan…
Serin bir akşam, Nisan
sevmeye görsün insan.
2004
Sana Yükselişi Yüreğimin
Günebakanım ben
güneşine doymayan
dönüp, dönüp sesine
aşkına havalanan.
Sana yükselişi bu
gülücükler arasında
uğurlanışı yüreğimin
aşka mümbit
kalabalık bir tarladan…
Gecene koşanım
ben aya bakan
tılsımlı bir aşkı fısıldayan
hilal dudaklarından
karışıp sözcüklerinin
yakamoz kırıntılarına
savrulan adam…
Ben…
tutunduğum ışıltılarında
gözlerinin
bakışına sevdalanan…
Yüreğinde yüreğimi bulan.
2004
Sen Bir Melektin
Yıllar, yıllar önce
beraber yürüdük mevsimlerce
ilk kez gördüğümde seni ben
omuzları askılı, kırmızıydı elbisen
dün gibi geçiyorsun gözümün önünden
o gün öyle güzeldin ki sen
birde yüreğimin atışı unutamadığım…
Hatırlıyor musun o ilk görüşmemizi
utanıp kaçırmıştık gözlerimizi
hatırlıyor musun bahar yüreklerimizi
tanıdık, dost yüzleri, karlı geceleri
birer fincan salebi yudumlamanın keyfini
o sevgi dolu sokağı ve parkımızı
ve o tertemiz aşkımızı…
Hatırlıyor musun o yaz gecelerinde
tepeden bakardık semtimize
ışıl, ışıl önümüzden akardı cadde
son tren düdüğüne kadar saatlerce
en masum hatıraları bıraktık o yerlerde
öyle mert, öyle güzel insandın ki sen
yaşanan tüm bu karelerde…
Yıllar, yıllar sonra bir gün karşılaştık
kısacık bir yolu uzun, uzun paylaştık
“o yaşımda iyi ki sana rastlamışım” dedin
beni ancak bu kadar mutlu edebilirdin
yağmur başladı, şemsiyeni açtın
koluma girip “kıyamam, ıslanma” dedin.
öyle güzeldin ki, bence sen bir melektin.
Şimdi anlıyorum bu son kareymiş
bir daha hiç göremedim seni
duymuştum evlenip Ankara’dan gittiğini
ta ki aldığımda bu son haberini
ilk ve son kez yıktın beni
artık geçemem ben o semtten
dilim varmaz, saklarım şiirlerimizden
sorarlarsa, çok mutluymuş derim
ben de buna inanmak isterim…
Meleğim
sakın aklın kalmasın buralarda
tüm sevdiklerinle nasıl olsa
bir gün buluşacaksın oralarda
bak sana şiir yazdım işte
eski günlerdeki gibi
hani çok severdin ya
yine yazarım…
…tamam ağlamıyorum
kıyamazsın biliyorum.
2003
Sen, Beyazlar İçinde
Sen…
beni titreten
beyazlar içinde
yalın kalem
iniyorsun
erişilmez tepelerinden
dayanıp yüreğime
meydan okuyorsun gözlerime
bastığı yeri aydınlatan
beyaz bir atın üstünden…
Öfkelisin biraz
biraz kırgın bana
gecenin yanağımdaki
dudak izlerinden
oysa o geceki
tüketir sana kendini
yüreğimle
ve sana adanmıştır
niceden…
Kocaman bir ateş yakıyorum
gelişine
oturuyorsun dizlerimin dibine
ve ilk kez bakıyorum yüzüne
ele veriyorsun kendini
titreyişinle
al diyorum al işte
hüzün karası
akı, sabah alacası gözlerimi
al diyorum ellerine…
2004
Sensizlik Ötesi
Lâl bir akşamdan indim geceye
kenarı hani denizin
artık denizim
geceyim
veya hiçbir şey…
Geçmişi yutan uğultusunda
kaybolur iç sesim, takatsizim
sensizliğin de ötesinde bir yer
düşlerimdekine benzemez kokusu
dokunuşu denizin
oysa ilk kez bu kadar denizim
kararsız, belirsiz, ümitsizim…
Son kez seni düşünmek istiyorum
her şeyi unutmama az kala
yalnız seni veya hiçbir şey…
…sevmiyorum bu ruh hallerimi…
…
bir balık sıçrasın yalnızlığımın ortasına
şiirsiz ben kadar, sahipsiz ve uydurma
ıslak ve kaygan, öyle çaresiz avuçlarımda
önce sıkıca tutayım, nasıl da pişman
bir gidişi var ki yeniden suyu bulunca…
…
…şimdi daha iyiyim…
2007
Servi
on dokuz yıl geri kalmışsın dünyaya
herkes her şeyleri anlamış
sen tam on dokuz yıl sonra.
çok da kötü değil aslında
anlayıp da ne olacaktı?
ömür geçiyor her halükarda.
duygusaldın ve zararsız
malum biraz da kararsız
yürüdün sevgiye saltanatla
e daha ne olsun.
ama görüyorum ki
sarılmış, kuşatılmışsın
içerine kapatılmışsın
bu kadarı yoktu değil mi?
hesapsızlığında.
bir güvercini ağırlayamıyorsun
bir yaprak bile tutunamıyor
şimdi kupkuru pınarlarına
ve bir ağacı düşleyememek
sarpa saran satır aralarında
adamakıllı koyuyorsa sana
ben bir serviyim
yasla sırtını, gözlerini kapa
ve ağla doyasıya
ağla yüreğimin kuytusunda…
yollar yürüdük bir başımıza güle oynaya
baharlar tattık işler açan başımıza
bir dünyamız vardı çocuksu, masum
mutlu, mesut yaşardık orada
ve düşlerimiz vardı en çok da
hayalden gerçek olduk
çok olduk…
şok olduk…
on dokuz yıl sonra.
2009
Sızı
mabedinde suskunun
rüzgârı dinliyorum…
bir yan, galeyan
farklı muhteviyattan
tek bir ses ama nafile
dışarıdan…
tüm sorularım anlamsız
ve hepsi cevapsız…
içim, bir içim yansız
yalansız rüzgârdan bile
mabedinde tutkunun
kendimi dinliyorum
sonu yok bile bile…
yüksekçe bir pencereden
gökyüzü düşüyor gözlerime
utanıyorum, ışığına bakamıyorum
gözlerim yığılıveriyor önüme.
ölüyor muyum, oluyor muyum
bilmiyorum…
kaçıncı hazırlığıdır bu
yüreğimin seni terke…
dışarıda rüzgar
çiviye çivi, kurşuna kalay
çığlık çığlığa üç beş kuşun itirazı var
hatıralar… hatıralar…
vazgeçemediğimsin dünya döndükçe
anladım bitmeyecek bu sızı
senle de sensiz de…
2008
Siyah Beyaz
bir rengi yazmak isterdim
bir rengi yazmak, kendiliğimden
yazdıkça koyulaşıp, kabarmalıydı gölgeleri
sağanak bulutları gibi toplamalı, içmeliydi kederleri
yüzmeliydi sonra, yüzmeli dilediğince kendi içinde,
isterse feri kesilene dek
ya da isyan etmeliydi, ne bileyim, kendini feda
etmeliydi ama kararlı ve gülerek…
son verip tutsaklığına, fışkırtmak, kaynağı olmak
isterdim, yaşamak deli dolu bir rengi
bir bakışın, sevginin, mutluluğun, bir dokunuşun
rengi, en son yansımalarına kadar ta ki…
ben o renk olmalıydım, geçtiğim her yer o renk
olmalıydı, yazdıklarım da lebalep o renk
bir sürü şiirler boyamalıydım rengarenk ve kendimce, basit,
karmaşık, rasgele, her neyse…
2006
Soru
Yol geçiyor önümden
hızlı araçlar, yorgun kamyonlar
yolcu dolu otobüsler akıyor
kimi gidiyor…, kimi geliyor…
Açık penceremden
Nisan vuruyor yüzüme
gece gece
kimi esiyor…, kimi duruyor…
Silah sıkıyor birileri
hüzünsüzüm hayli
ve acımıyor içim
diyeceğim ama
acaba bu hissetmemek mi?
Neden içiyorum durmadan
bilmiyorum
o kadar da sevmem aslında
kulaklarımda çınlıyor
“neyi başardın sen baba? ”
…
hiçbir şeyi kızım galiba.
2010
Su Yanar, Ateş Ağlar
Su yanar mı?
Ateş ağlar mı?
Düşününce seni
aklımın icatları
aklıma sığar mı?
Düşer düşlerim yollarına
sınır tanımaz
sorgusuz, sualsiz
dayanır kapılarına
sevdam deniz
sarar çepeçevre ateşini
yangının düşer
sevdamın tam ortasına
bir olunca akıllar
yakın olunca uzaklar
ve yıkılınca duvarlar
işte o zaman sevdiğim
su yanar, ateş ağlar…
2004
Sus
Artık ne desen düşer bir hecesi
kırılır dalları, dizeleri birer ikişer
sana yazdığım şiirlerin
artık ne desem boş.
Ne ellerin ne gözlerin
hayalini de alıp gittin
benim zavallı sensizliğim
sen de mi beni terk ettin?
2006
Şiir Aklımca
Yazısı aşkın
alnımın.
İçime işledi
keder kıvamı
bakışlarının.
Kızma sakın
suçu yok
aynaların.
Sen ki adısın
sevdanın ve baharın
ben de hala
çilek kokar yanağın…
Kalmadıysa takadın
el ayak çekilince
medet ya şiir der
düşerim yollara
şu yarım aklımla
alıp getiririm
İstanbul’unu sana
bir şiirlikte olsa
çaldığım yılların
hesabını öderim
sabaha…
2004
Şiir Gözlerin
Yazgısı yüreğimi dağlar aşkın
sözcüklerine soyunur
çırılçıplak gözlerim
utanmam ağlamaktan…
Ya ellerim
ellerim dokunur kırıklarına
hecelerinin.
Kanamaz biliyormusun
usanmam okşamaktan
harfiyen seni
umudu eker yüreğime
ağlasa bile
şiir gözlerin…
2005
Şiircik
Yuvarlanırken
sarınıp suskunluğu
bir zırh gibi bedenime
ağlamıştım bazı kendi kendime.
Ne zaman bıraksam ellerimi
hep bir şiircik oldu
tutun diyen ipime.
Nasıl inkar ederim?
Bir dizeyi, bir heceyi
tek bir harfi bile.
Olura yiterim diye
korktu bir şiircik
çırpındı hep yüreğimde.
2005
Şiirimsi
Ne yapardım sensiz?
Güneş çekilince
kuşlar çekilince
el ayak çekilince
böyle sessiz… ve kimsesiz…
Kime dökerdim içimi?
Kim tutardı ellerimi?
Ekmekle su gibi
paylaştık kağıtla kalemi
ne bir aşk, ne bir sevgili
özgürlüğün böylesi
yok senden gayrisinde esamesi
oysa sen çoktan aşmıştın
benim tüm suallerimi
bu yüzden sen şiirdin
hislerimin en doğru ifadesi
bense yanıp sönen ateş böceği misali
bir şiirimsi.
2005
Şu Fotoğraflara Bakıyorum da
Ne güzel insanlarmış
siyah, beyaz zamanlarda
bin yıldız pırıltısı taşmış da
gözlerden
bin tebessüm sığmış
adeta dudaklara.
Özenli saçlar
en güzel giysileriyle
ne de güzel gülmüşler
hayata
insan olmanın tadında.
Mutlu oluyorum, ruh buluyorum
siyah, beyaz zamanların
gencecik insanlarında
şu fotoğraflara bakıyorum da…
Eller, yüzler öpesim
kahve içesim geliyor
bir sevinç kaplıyor içimi
çocukluğumdan kalma
bayram sabahları tadında…
2004
Tarafımdan
Tam kırk yılda
öğrendim sandığım
ey pek mühim adamlık
iyisin, hoşsun, güzelsin de
yoruyorsun
elimi yakıyorsun bu gece
sanki kandırıldım
avutuldum, unutuldum
ve hatta uyutuldum
tarafımdan.
Zerre kadar bir ayrıntıyken
şu koskoca dünyada
şaşakalmış bakarken olanlara
sus, gül, okşa, öp, sar
tart, düşün, çöz, dengele
çalış, çabala, koş, tut, yakala
ben neymişim ya!
Ne kadar da abartıldım
ne kadar da yanıltıldım
tarafımdan
nerdeyse istifa edeceğim
bu adamlıktan.
2003
Taşlar
Ve yorgundu adam
titiz işçiliğinden.
Dönüp şöyle bir baktı
ne kadar da uzaklaşmıştı
başladığı yerden.
Nasıl da taşımıştı sebatla
nasıl da dizmişti
iyi niyet taşlarını
birer, birer aşkla.
Her taş biraz o adamdı
o adam biraz her taştı
hepsinin bir hikayesi vardı…
Pişman değildi adam asla
hoyrata taş dayanmaz
uysala ayak, baş dayanmaz
misali yorgundu sadece.
Örüp öreceğim
görüp göreceğim bu işte
dedi adam
dönüp gitmeden önce.
Tekrar şöyle bir baktı
elindeki taşları oracığa bıraktı.
2005
Tek Gerçek
Ah bizler
ilahi bizler
çok yaşayalım emi
ama bu bir döngü
hoş tutalım gönülleri…
Özlüyordu
bekliyordu
bizi dünya
boşaldık
bulutlarca
akıştık
ırmaklarca
karıştık
dünyaya
can bulduk
çoğaldık
paylaştık
can olduk
yarıştık
savaştık
candan olduk
dayandık
barıştık
sonunda
alıştık
yaşamaya
hayat olduk
bizatihi.
Gördük ki
mutluluklar izafi
ve dönerken
geldiğimiz bulutlara
anladık ki
tek gerçek
SEVGİ.
2004
Tutan mı Var Kardeşim
kızsan, kızsan
ne kadar kızarsın?
dedi parladı
hırçın, başıboş bir al at
çoşsan, coşsan
ne kadar coşarsın?
benden demi fazla suyun?
diye haber yolladı fırat
olsan, olsan
ne kadar olabilirsin?
elin ermez, dilin varmaz ateşe
deyip gülümsedi kainat
bir an boş geldi hayat
söz birliği edilmişçesine şu alemde
yüzümüze vurulur biçareliğimiz
sanki her an, her saat…
sen misin tutmaz mı deli damarım
(e tutar, tutan mı var kardeşim…)
al atı çayırda yakalarım
(e yakalamam mı iki dudağımın arasında)
bindiğim gibi üstüne
(binerim hiç dinlemem valla)
doğruca inerim akarsuyun düzüne
(inerim şiir bu ya…)
sessiz sedasız akar fırat başı önünde
titrer korkudan beni görünce…
at zaten hiç bakamaz gözüme
bir de ateş yakarım ellerim içinde
başlarım beklemeye kainat gelsin diye
iner gece alelacele saklanır alem eteğine
oldu olacak bir de nara atarım yürüsün namım
boş ovadan yankımın peşince…
tabi gelen de yok, giden de
ne kahraman adamımdır ben kimse bilmez
kendimce…
bir kalem vardı elimde
(ki çok tehlikelidir kalem deyip geçme
bir ucunda gül açar, diğer ucu ateş saçar
dileyen dilediği yerden tutar
neyse ki akıl var, izan var…)
bir kalem vardı elimde
dünyayı küçülten beynimde
salıverdim bende yüreğimi elleme…
2005
Tükenir Yağmurlar da…
Bir deli rüzgar esmez bazen
tükenir yağmurlar da…
Gece susar, sen susarsın
bir yaprak kıpırdamaz kimi
tek bir köpek bile havlamaz
yorgun düşer koca şehir
tüm ışıklarını açık bırakıp
yığılıverir sanki kucağına.
İş başa düşer aşkım
sabah da sabah iş başa
birer birer söndür ışıkları
şimdi işin yoksa.
2005
U/mutluluk
Hadi bir iyilik yap da
bana acıma sakın ha
çoluk çocuk mutluyuz burada
şu perdesiz pencere var ya
oradadır en güzel geceler
yattığın yerden yıldızlara bakınca
yoksulluk mu kalır?
Radyodaki şarkılar şarkıya
uykular uykuya benzer
soğan, ekmek bir tasta çorba
karnımız doyup da uyuyunca
yoksulluk mu kalır?
Çoğunlukla bulunmaz ama
olunca da zeytinin en zeytini
peynirin en peyniri kahvaltıda
ya da çaya kuru ekmek
ne varsa artık şansımıza…
Şu gördüğün kapı var ya
umuda açılır her sabah
hem de en umutlu umutlara
o kapıdan çıkınca
yoksulluk mu kalır?
2004
Umut
Her şey başka bir şey aslında
doğru ama
başka bir şeyler arandıkça
başlıyor paranoya.
Denizi hapsetmek bir tabloya
ne kolay
ya gökyüzü bu kadar mı
yok mu daha?
Yoğrulmak içinde
doğrulmak içinde
ne güzel bir tat
fasittir ama basittir
içten yaşanırsa bir hayat.
Çukurlarına kaçmış yorgun
ve kederli gözlerimin ardındaki
umudu çizebilir misin üstat?
2008
Ustam
Şunca zaman…
Bunca yaşanan…
Diyorsun ustam.
Görüyorum ki
suskudur layığın
ve dudağına en yaraşan.
Ben de bu heyecan
sen durağan
gülüyor ve hep susuyorsan
var var, senin bir bildiğin
var ustam.
Hani diyorum ki
azcık anlatsan.
2005
Ve
Ve nokta
gecesini tatmadığım
şafaklara…
Sokağını arşınlamadığım
adresini bilmediğim
sapaklara…
Ve nokta
bakışına, yanışıma, aşka…
Pişmanlık mı?
Hayır asla.
Yaşanmamış ne varsa
ve nokta, nokta, nokta…
2005
Yağmur Öncesi
Görebilir misin bilmem yüzümü
karanlığındayım gecenin
ten yok, dokunuş yok
rüzgarın sesi tek yağmura yakaran…
Yiten telaşlarımın umursamazlığında
yeni yetme bahar kıpırtıları bir de
belli belirsiz ruhumu uyaran…
Zamanın kör kuyularında yutulmuş
haykırışlarca sesi rüzgarın
yok olmuşlara ağıt gibi…
Ten yok, dokunuş yok
onca bahardan eser yok
karanlığındayım gözlerimin
yağmur öncesi.
Dönümü mevsimin
bilmem kaçıncı dönemeci ömrümün
içime sinmiyor nedense bu bahar
abartısız, yalansız, adil bir dünyaya
koşmalıydık çocuklar.
Lakin çürüsem mahzenlerinde
şu olmaz olası sessizliğimin
yine de haykıracak yüreğim
sevgi diye
bir yudum sevgi için
yaşayacağım ölesiye…
Elimden başka bir şey gelmiyor. 2007
Yarın Bahar
Makinelerin motor sesleri…
Deliyorlar karanlığı bir ucundan
zamanın kristal yansımalarında
manaları sözcüklerine kırılgan
sizlik bir şey yok, bu ses sizlik
bir ney soluğu kadar içsel
ve uzaklaştırır dünyadan…
Makinelerin motor sesleri…
Deliyorlar karanlığı bir ucundan
hangi kelime dokunabilir ki yüreğime
hangi dize getirebilir düşlerimi geriye
sizlik bir şey yok, bu şiir sizlik
bir tünelin orta yeri kadar ışıksız
ve uzaklaştırır insanı gökyüzüne…
Makinelerin motor sesleri…
Deliyorlar karanlığı bir ucundan
bir mumun aleviyle söyleştim
gece boyu hiç konuşmadan
nerden icap etti bilmiyorum
yarın bahar diyecektim tam ona
tükeniverdi inanamadım…
Sizlik bir şey yok, bu sevgi sizlik
zamanın kristal yansımalarında
hep bir şeyler eksik. 2006
Yeniden
Bakışlarıma tutundu karanlık
ben izine ışıkların sıkı sıkıya
çıplak ağaçlara sığındı gölgeler
azı yitti, çoğu kaçıştılar kuytuya…
Bir deli yağmur bir de fırtına
gök yüzüme baktı, ben göğe
başladık nefeslerimizi tutmaya
bozuldu bozulacak dengeler hepten
sakın ola bir yıldız daha kaymaya…
İpi gözlerimdeydi sanki gecenin
benmişim gibi suçlusu her şeyin
tuzla buz olacaktı ki kırılgan ışıkları
akıp kirpiklerimden üzerine şehrin
ne oldu biliyor musunuz?
Kar beyazı bir sabah indi karşı tepeden
bir selam gibi, yeniden, yitenlerden…
2006
Yetişemedim
Kardan adamın gözyaşlarını siliyordum
bir bahar düştü kabanımın iç cebinden
geceydi, karanlıktı mısır gibi patladı çiçekler
nisan yıldızları yağıyordu gökyüzünden
az gittim uz gittim dere tepe düz gittim
bir de baktım yazmış ben baharı ararken
şiir mi yazsam, hayal mi kursam bir bilsem
yoksa şöyle bir mehtaba mı çıksam derken
gül yüzünde güzler açmış beni beklerken.
2005
Yok Artık O Dağ
Şu dağ yok mu
şu dağ…
aklım sensizlikle vuruşurken
akşamların ateş dansında
kaç güneşi yuttu
ıışığımı çaldı o dağ
umutlar adadın mı
sen hiç karanlığa?
Şu dağ yok mu
şu dağ…
gün geceye kavuşurken
ve vuslat günbegün
imkansızlaşırken
kadeh, kadeh itti
yalnızlığa
beni de uyuttu yıllarca
gözlerimi çaldı o dağ
kendini aradın mı
sen hiç aynalarda?
Şu dağ yok mu
şu dağ…
yürüyüp gidiverecektim
hani olmasa.
Ben o dağı bu yüzden
hiç sevmedim aslında
esiri oldum, hep baktım
sen varsın diye arkasında
seni çaldı o dağ
bilir misin sensizliği
senden ayrı kaldın mı hiç
uzaklarda?
Şu dağ yok mu
şu dağ…
yoruldum
ben bu gece onu vurdum
yok artık o dağ.
2004
Yoksun
Bir devrandır
dönüp duruyor işte
binalar yerli yerinde
insanlar yorgun, dalgın
koşuyorlar evlerine
bir parça sükûnete.
Hızla süzülüyor bulutlar
gökyüzü duruyor geceye
bitiyor oyunları çocukların
son kuşlar da günü terkte.
Gidecek yeri yok ağaçların
baharları var görecek en çok
ve kökleri var zamana direnecek
duruyorlar tükenmez bir ümitle.
Ben seni kuruyorum
sana duruyorum fikrimde
ağaçlar kadar kök salmışsın içime
sarı, sarı, ışık, ışık yanmış
bak lambaları sokağın
vakitler uçup gitmekte
bildiğin akşam, bir devran
dönüyor…, dönüyor… işte.
2005
Yol
Eskiyen bendim
eskiyen yüreğim
yaşlarıydı gözlerimin
gecelere hibe ettiğim
ki o geceler, sorsanız
çıkaramazlardı beni
sabahlara dek
şiir, şiir, hüzün, hüzün
susuzluğundan içmeseydim.
Yürüdüm dün gece yine
incitmeden kaldırımlarını
şehrin…
Farkında değildim
tek bir fark edenin
bir yol ki içimde
iyi bildiğim
yürümekle eskitemediğim…
2004
Yürüyorum Öylesine
Havada gri bir hüzün
aklımda duru mavisi
gökyüzünün.
Tutkunu, tutsağıydım
içimde hüküm süren
sınırsız özgürlüğün.
Bu yüzden kabulümdü
dokunulmazlığı ellerinin
kabulümdü
çileleri mevsimin
ışıksızlığı, ürpertileri
yokluğun bile
hepsi kabulüm.
Omuzlarımda
saman sarısı
kırıntıları kalmış
güneşin
bilmem hangi günden
sanırım üşümeyişim
bu yüzden…
Yürüyorum öylesine…
Yağmur öncesi
burnumda denizlerin kokusu
hiçbir şey düşünmeden…
Acaba öfkelerimi kimler aldı?
Gülüşlerim kimden?
2004
Zaman, aşk o zaman
Yol bilecek
usulünce yürüyüşünden
ağaç hissedecek gelişini
ayağının tedirginliğinden
hava nefesinden
toprak incitmek istemeyişinden
bilecek.
Ben bileceğim seni
gülüşünden
sevişimden
hasretimden.
Kimse bilmeyecek
zaman sezecek ikimizi
vazgeçemeyişimizden.
2007
Zor
…
lâl akşamlarını içtim
kaybolana dek göklerce
kör karanlığında gecelerin
kandım dudağından suskuya
tam çözecekken sırrını alemin
başkalaştım kendime, sana
başkalaştım da, yandım yıllara…
…
hayalini taşıyamaz fikrim
dermanı yok ki şiirimin
hep seni istemişim
seni özlemişim hep ne yazar
beklemeye sabrı tükettim.
alacağın olsun
bir çıkıp gelivermedin…
…
vazgeçtim dese yüreğim
inkar etse seni dilim ne yazar
tövbem olmalıydın içince içimde
her şeyim ve hiçbir şeyim yerine
aslında biliyor musun, zorum
seninle değil derdim, kendimle
ne severmişim be ben de sevince…
2007
Beklerken
bir adam geçiyor yanımdan
ağzına piyano kaçmış da
dudaklarının arasında
bir varmış bir yokmuş dişleri
gözleri mızıka çalıyor muzip
serseri mi serseri
pencereyi kapattı bir kadın hışımla
kocaman bakıyor bir şey görmüş gibi
bildiğin yağmur yok bi şey abla
karşımda bir minare
üstü var altı yok gibi
sonrası bir deniz havası
o kadar oluyor buralarda anca
bir otobüs dar sokakta
ardını toparlamaya çalışıyor
ıkına kıvrıla
genç biri öfkeyle bağırıyor
birine anlayamadım niye
aklımdan bir balık tutayım dedim
ıslak kediye
dönüp arkasını gidiyor
kadın pencerede yine
göz göze geliyoruz
otobüs diyorum
pencereyi vuruyor yüzüme
Mart 2017
Şakir
mart ayında menekşeler çiçek açmıyor
sardunya da
göğüm
güneşsiz ve yağmursuz
mavisiz
soluksuz kurşuni içim
içim geçiyor
çıplak kirli ayaklı bir akşam
yürüyor karların üstüne
yitiyor günüm
rüzgar uzaklarda bir dost
gözlerimden marmarada bir mevsim
geçiyor
kayaları pataklıyor köpükleri
tuzum, buzum geliyor
…
“limonu, maydonozu bol
çoban salatası alayım bir de
şakir nerde?”
Mart 2017
(Not: Martın 30’u itibariyle çiçek açan sardunyadan özür dilerim.)
Akdeniz Mavisi
akdeniz yüzüm, giysim, bedenim
gözlerim en çok
akdeniz baktığım her şey biraz.
kavanozda turuncu bir esaretin
voltası yelkovan.
akdeniz
doğrudan içine içine yine
içime oradan
yüreğime
esmeleri, sızmaları
mavişin.
baktığım her yer onun biraz
biraz diyorum, zaman çünkü
gerçek bir zaman, azaltan.
eskimiş ışıklı bir gecenin
turunç saçlarını örmüştüm hayallerimle
aynı bakışlar için
ve yalanlarının içtenliğine tavdım
hatırlıyorum.
turuncu bir esaretin
tıkırtısı camda
kafası kocaman
gözleri de
ve bomboş bakar
tutkusuz.
yürek aynı yürek
ama
boş verdim
kapadım gözlerimi
duygusuz.
içim akdeniz.
Mart 2017
Öznesi Aşk
bir kuş uçumu yol karşı uzak tepeler
eteklerinde yeşile devinim
aklımdan geçen baharın kıpırtısı.
yıldızlara bakmazsan hiç yıldızın olmaz
sevmezsen ayrılığın da.
derin bir uykuya dalmak
birbirine hiç uyanmamacasına
ayrılık
ki konu o değil
öznesi aşk.
bir kuş uçumu yol
akşam kızılı tepelerde
yürüyor, koşuyor, sevişiyor…
ayak izleri dudak izlerine karışıyor
antika sokaklarında zamanın
asırlanmış deniz kokusu nefesler
çınaraltı taburelerinde çay, susku
kimi görsen neye baksan
aşk hepsi
yok olmak birbirinde
aşk bu.
Mart 2017
Yitik Kadınlar
İsli bir balığa çatal atılırken
göz göze gelinince mahçup olunur
bir tuhaf olunur bir an
sisli bir hatıra canlanır
eski zaman meyhanesinde.
Gülüşü midye karnında inci
dudağında aşk, lirik
neye dokunsa bir ceylanı sever
elleri uzak ve narin.
Öpülmez mi, sevilmez mi
bir kadeh de ona
içilmez mi
şimdi?
İçilir.
Sarhoşlar ayılır
daha bir güzelleşir iyiler
kötüler iyileşir
yürekler onun yüreği
öyle gelir hala bana.
Sandalyesi boştu mutat
yalnız gözleri geldi bir vakit
tanıdık bildik sürmeli
lakin eskisi gibi bakmaz
iyi bilirim ben o gözleri.
Mahçup oldum, bir tuhaf oldum
geçenlerden ve aklımdan geçenlerden
dünya değişmiştir artık anlaşıldı
zaten burası da oraya hiç benzemez
mekan, zaman, kadın tekmil yitik
adam apayık şimdi.
…
Değişmeyen, bitmeyen bir ben
bir de şu kedi, kuruldu sandalyeye
galiba aynı sülaleden
dikkat kesilmiş yüzüme
çıkaracak gibi beni bir yerlerden
aman dur çıkarma, hey garson hesap canım
bekliyorum, çok sıkılıyorum
hesap bile gelmiyor
bir yüzlük bıraktım masaya
bir göz kırptım kediye
çıkıp gittim.
Mart 2017
Günlerden Pazar
Unutmadan yazıyorum.
Usulca geldim beşyüzseksensekizle.
Fakat inişim sonra koşuşum inanamazsınız beni de şaşırttı, yolcular da belki anlam verememişlerdir böyle tatil gününde, belki de kimse farkında değil içimdeki telaşların.
Şimdi en iyisi baştan anlatayım.
Günlerden Pazar hasta ziyaretine gitmeye yeltendim, içime ukde olup duruyor durumu kötü, gitti gidiyor dedikçe, eski mahalleme arkadaşımın annesine, çocukluğuma bu bahaneyle. Sokağımı, parkımı, çarkımı göresim kabardıkça kabarıyor içimde bir dağ oldu.
Otomobil kullanmıyorum böyle daha özgürüm, daha çok geziyorum oysa özgürlük sandım bir arabaya atlayıp her yere onunla gitmeyi, esaretmiş, dünyalarımızı küçülten, yeni anladım.
Aradım arkadaşımı İstanbul’a dönmüş, dedi iki gün sonra geleceğim o zaman gel hem de görüşürüz.
Çok işim vardı anlayacağınız bir anda hiç işim kalmadı.
Zaten babam öleli işlerimin dörtte üçü bitmişti, ah babam işli güçlüydü benimle, neredesin, ne yapıyorsun, gelsene…
Sonra çarşıya gidecek kitapçıyı gezecek vaktim oldu, bakıyorum hazine dairesinde pırıltılı elmaslar, altınlar, pırlantalar, birini bırakıp birini alıyorum, bıraktığımı tekrar alıyorum, hepsini yutasım var.
Orada şeye rastladım, şeye ya adı gelmiyor aklıma. İçten gülümseyip selam verdim, o da aynı şekilde fakat tanımadı beni, bozuntuya vermedim ama nasıl tanımaz acaba çok mu değiştim diye bir kaygıya kapıldım, fazla da görüşmedik ki aslında isimlerimiz daha çok dolanan ortada bak onu da, ismini yani, hatırlayamıyorum bile, gelir aklıma neyse.
Uzatmayalım epeyce vakit geçmiş elimde bir şiir kitabı altı liraya, atladım metroya başladım okumaya bir durak sonra Artvin’de indim aklım kitapta kaldı.
Bu sefer yolum uzun ringe bindim rahatça okuyabilirim epeyce, tekrar baştan başladım, güzel şeyler olacak gibi. Okuyorum, tanıdık duygular bazen benimkilere benziyor, şaşırtıcı sonra. Ne güzel diyorum kimsenin yüzünde manalar aramıyorum kitabımdayım. Kimse benim yüzümü gözlemiyor, tabi canım kitap okuyan biri saygındır sonra.
Bir durakta duruyoruz, Gaziantep. Entepliyim derdi eskilerden yaşlı bir amca, kimi Ayıntap dediğini de anımsıyor gibiyim. “Işıltılı kaynak” demekmiş, her şey olup bittikten sonra baktım anlamına. Her neyse, nerede kaldığımı unutmamak için bir işaret kendimce, işte o sayfadayım.
Bir ağlama nöbeti, tutamıyorum kendimi, yanımdakine baktım genç bir delikanlı kulaklığı kulağında, telefonuyla alakalı iyi dedim farkında değil durumumun fakat benim sinirlerim mi bozuk bu halim ne? Sağ elimle ağzımı kapatıyorum, yalandan öksürüyorum, gözlerimden yaşlar süzülüyor, gözlüğüm var görmezler diyorum niyeyse, gören görsün benim elimde mi ağlamak, ağlamamak. Sonra, o durakta göğe bakıyorum istemsiz, istemsiz değil aslında o sayfadaki şiir bak dediği için. Öyle bir şey oluyor ki mucize gibi bir şey yani, çocuklar göğü boyamışlar adeta, apaydınlık ve bir uçurtma öyle yüksek, öyle süzüm süzüm süzülüyor, korkusuz ve titriyor sevinçten, buradayım beni gör der gibi.
Bir şey görmek için bir yere bakıp görmek ya da görememek başka, bir yere bakıp ummadığınız bir şeyi görmek çok başka, seviniyorum, güçleniyorum birden, bu iyi bir işaret, her şey yerli yerine oturuyor.
Uyar, uymaz mı hiç, bunların hepsi aklıma, fikrime çok güzel uyar. Neden okumadım bugüne kadar beyefendiyi, benim ayıbım ne kadar çok şey yaptım sanıyorum, ne kadar çok şeyi yapmadım aslında ama pişmanlığa vaktim yok.
İçimi kaplayan sevinç, içimi dolduran dizeler, bir fikir sağanağı taşıyorum her şey geliyor aklıma, aklımın alamayacağı kadar çok şey, adını da hatırladım, mürüvvet, “insaniyet, mertlik, cömertlik, iyilikseverlik” demek.
Yarım kalmış tüm şiirleri bitirebilirim
işte öyle koşarak iniyorum
unutmadan yazıyorum.
…
Şimdi bir mesaj geliyor telefonuma aynen şöyle
– Akşam üstü pazara gitsek mi uygun olursan beş gibi dedim?
– Yok canım bugün pas geç
– Yaaaaa
– Ya kalmadı yoğurt var
– İnince ekmek alır mısın?
– Aluruğk
– Yunis’den bide zeytin al canım o aldığından
– Ok.
Bu arada çayı unuttum ocakta, suyu bitmiş kaynaya kaynaya, su koydum yeniden, iyi bir çay çekiyor şimdi canım, içerim birazdan.
Kaldığım yerdeyim, tekrar okuyorum, yalnızım, haykırarak ağlıyorum, öyle böyle değil zırıl zırıl, doya doya ağlıyorum, yine ağlıyorsam bir şey var bunda ama ne var? Bilmiyorum.
Sayfalarını kıvıramıyorum, ayraçları da sevmiyorum ayrılığı çağrıştırıyor, günlerden Pazar, Ayıntap.
Mart 2017
Işıltılı Yol
üşümüyorum bugün
günlerden sonra
bir ağacın, kocaman bir ağacın
çırılçıplak dallarını uyandırıyor
bahar
ve yüreğimi
içimdeki divaneye.
suskuya varmadan mevsim
söylemediği ne kalmış?
cevaplamadığı hatta kendince?
okuyorum tekrar tekrar
gözlerim, hafızam bahar…
aklıma yatıyor
uzanıp göğe bakıyorum
içime siniyor nefesim
aynı fikirdeyim hala
değişen hiç bir şey yok.
bilinmezliğin esaretinden değil bu geliş
bir yok oluşa hiç değil bu gidiş
sonsuza uzanan bir söylem
ışıltılı bir yolda yüzbinler; dizeler
tam da anladıkları gibi
hiç unutmayan çocuklar gibi
sevecen, demir gibiler
ve tek bir ses içten
‘sevgi ve dürüstlük’
gerisi lafügüzaf…
korkmuyoruz
üşümüyoruz
biliyoruz çünkü
iksler iks değil
ye’ler apaçık, ze zaman
- anlaşılmayan bir şey?
- yok hocam.
Nisan 2017
Gitme Bu Akşam
batan güneş
gitmeyiver bu akşam kal benimle
kara üzümle buz gibi rakı var
biraz da sızı yüreğimde.
yıldızlar uyanmasın varsın
gece olmasın ölüvermesin kimse
ezberini bozalım zamanın
takılsın ağımıza duruversin bi gece.
kenetlenip, kavrulmuş başaklar kadar çok
aydınlık ve candan anlatacaklarım var, çok sana
bir rüzgar kadar gelişigüzel ve tekilim oysa
binbir yöne binbir fikir eser hiç… incitmeden
senden; ışığından olma buğday tarlasında.
herşeysin sen, hayatsın, cansın, adın ekmek
ve hep yetmeksin hiç bitmemek
hakça üleştirerek…
kara üzümle rakı var buz gibi
ve hayli sızı yüreğimde
gitme bu akşam gitme kal benimle.
Ağustos 2017
O Mahalle
bugün senin doğum günün
doğum günün kutlu olsun gülüm.
…
hala o mahallede oturuyorsunuz
anne, baba, ablalar, senin küçüğün
bir de ufaklık, kalabalıksınız
gülüşüyorsunuz öy..le mutlu.
sonra bir vakit beni özlüyorsun
öğlene doğru her sabah
bizim evin önünden geçiyorsun
ben yolunu gözlerken balkonda
elbisenin çiçekleri etrafa saçılıyor
saçlarının savruluşunu çok seviyorum
kafanı çevirip bakarken bana.
gözlerini bende bırakıp
aşağıdaki bakkala geçiyorsun
bakkal bahane.
sonra tekrar bizim evin önünden
gözlerini alıp, savurup saçlarını
dönüp gidiyorsun
çok seviyorum gözlerini
gözlerin şahane.
…
öldü dediler senin için
ben hiç inanmadım ki gülüm
sana leylaklar, güller, hanımelleri
horoz şekeri, son trenin düdüğünün sesi
o mahallede oturuyorsunuz hala aklımda
yanakların kırmızı, elbisen kırmızı
hepsi aklımda.
12.Eylül.2017
(Yitenlerin ve yitmeyen masum sevgilerin anısına)
Teşrinisani
ayın biriydi
kasıntı biraz irice
oralı olmadım görmezden geldim önce
kırk yıllık kani, teşrinisani.
sonraları sabah akşam bizim mahellede
sokağı tırmanır telaşlı, sevgiliye koşar gibi
güneş açar.
eli boş, umarsız gözleri, süklüm püklüm inişi
yağmur yağar.
pat diye çarpışırız köşede nefesi yüzümde
bir havalar, bir fiyaka birbirimize niyeyse?
toplasan, çıkarsan iki hayalperest fani hani.
ıssız ve ıslak sokaklar, yapraklar savrulur
ihtiyar ağaçlar kederli, pek bir düşünceli
kim bilir neyi kurarlar? manidar yani.
vakit de dar ama
soğuk bir ıslığı uzatarak ümitle
yürürüz kolkola biz iki kafadar
ve gayet bahtiyar niyeyse?
kar atıştırmaya başlar.
28/11/2017
Sonra Yağmur Yağsın
aç gözlerini beni düşün
ya da yum ağlama
ölümsün, ölümsüzlük hem de
düşüm, özgürlüğümsün, düşün…
masmavi bir membağın içinden
köpüren sular gibi
bulutlar boya bana aklından
yuvarlak, gelişigüzel ve ak
alla, morla parmaklarının ucuyla
usulca dokunarak
griler kat, siyah at biraz
sonra yağmur yağsın.
…
beyazlar, kırlar ve dahi kapkaralar
alı, al, moru morlar, sırtları ıslak
koşuyor, uçuyorlar gaibe
tozu dumana katarak.
post modern, aşk eski; sır değil ikimize
bakışın yankılanır içimde
lakin dimdik duran ne varsa devrilmekte
yılkı bir yalnızlığa evrilmekte zaman
-soğuk ve karanlık-
çığlık çığlığa susku, dinle…
…
bulutlar boya bana aklından bembeyaz
hemen gitme dur biraz
şimdi nokta kadar mavi bir ışık yak
mayası olsun sabahın
anlamayan kalmasın
yolcu kalmasın.
20.01.2018
Ne Zaman Kızılay’a Çıksam
Gün yok ki rastlamayım
Güven Park’ta, Kumrular’da
yahut patapat patika yolda
o beni göremez telaşlı
koşar Bakanlığa.
…
Sonra çocuk oluveririm hemen
yetişir peşinden çekiştiririm ceketini
sımsıkı tutar minicik elimden
meydana doğru yürürüz…
Emin olmak ister gibi orada mı?
Kaldırıp kafamı bakarım ikidebir
bir dağ gibi durur ve beni gözler
bilir her şeyi gözlerimden hisseder
karşıya geçmeden bir simiti böler ikimize
dünyalar mı bizim bilmem?
Öyle mutlu, öyle güçlü yürürüz
yürürüz işte…
…
Bizim sokak, yokuştu, uzundu Maltepe’de
çocuk aklım koyverdim bir gün aşağıya
kocaman bir ayak bastı tornetimin ucuna
durduruverdi, durmam imkânsız uçuyordum oysa
tuttuğu gibi kulağımdan tornistan.
Büyüdüm az biraz, kız arkadaşımla buluşacağım
Karamürsel’in önünde görüverdi beni
‘ne işin var buralarda’ haydi doğru okula.
Ah çocuk ne zaman Kızılay’a çıksam
imkânsız bir buluşma gerçekleşir
sen, ben ve babam.
…
Nereye kayboldun çocuk, konuşuyorduk?
…
Esmer, bıyıklı, heyecanlı biraz, gözlükleri iri
kırklı yaşlarda güzel bir adam
-olur mutlaka her zaman-
ah babam ne zaman Kızılay’a çıksam.
18.02.2018
Bekir Mutlu Gökcesu
Bu kitabın her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.